30 Kasım 2005 Çarşamba

vigyázat Hare Hare

Bazıları sorabilir, bu Gauranga, Hare Hare nedir? Ya da, bazıları düşünebilir, çok az insan anlayabiliyor...

Bu düşmüş kişinin günlüğünü ziyaret ettiğiniz için size alçak gönüllü hürmetlerimi sunuyorum. Adı "Gülümseyen," gülümseyen kişi demek. Bu benim kalbimin konuşması ve o taşmakta; aklım mutlu olsa da olmasa da, o gülümsüyor. Elimde değil. Nasıl oldu bu?

Birkaç yıl önce, aynen sizin şimdi günlüğümü okumanız gibi, garip bir "tanışmam" oldu ve bununla ilgili daha derin birşey kalbimi yakaladı. Daima gülümsüyor ve Hare Hare söylüyorlardı. Çok geçmedi, ben de başladım, Hare Hare. Güzel :-) Hare Hare. Her nasılsa, manevi öğretmenimin önünde yere kapandım, Hare Hare dedim ve o da Hare Hare dedi. Hepsi çok neşeli!! :-) Bana tek sözü Hare Hare söylemeye devam etmemdi, her zaman, her yerde ve koşulda Hare Hare. Biraz matematik de vardı, her gün doğumu ile 1728 defa Hare Hare amanın! Bilmiyorum... saymakta pek becerikli değilim gerçekten.. ve başladım Hare Hare gündoğumu, günduruşu, dünbatımı, aydoğumu, yıldızlar, uyku .. . yürürken, şarkı söylerken, konuşurken ve yazarken Hare Hare.. . açıkçası, duramadım. Bu çok yayılgan ve tehlikeli. Dikkat Hare Hare :-)

Böylece, şimdi de, mantıklı birşeyler yazmaya gayret etsem dahi, o içimden fısıldıyor, Hare Hare. Onun yazılara girmesine izin vermemeli miyim? Hayır, veririm... o çok narin, mutlu ve hep müthiş zevk alıyor, onsuz yapamam. O benim ruhum. O Hare Hare söylüyor, bir tür aşk içerisinde, dünyada eşi olmayan bir tatta.

Bu Hare Hare nedir? Onu, lütfen siz deneyin, söyleyin bir Hare Hare, yine söyleyin, yine söyleyin :-) ben tat ve aşkı bilgisayar harflerinden size ulaştırabilecek bir sihirbaz değilim, egzersiz yapmalısınız. Bugün benim her beden egzersizi için 30kg'a geçmem gibi, öğretmen beni daha çok çalıştırdı.. bunun için şimdi uykuluyum... Hare Hare. Ama kalbim uyumak ya da Hare Hare yerine size bu kelimeleri yazmaya itiyor. Bana bu Hare Hare'nin stadyumlara, büyük konserlere çıkması gerektiğini söylüyor, ve böylece hep beraber dans edelim. Neden olmasın?

Herşey mümkün. Hare Hare söyleseniz de söylemeseniz de, daima sizinle. Hare Hare bizimle konuşuyor, şu anda dahi. Kulaklarımızda bir problem mi var o halde? Belki de.. kalbinizi duymaya çalışın. O orada yaşar, ruhunuzun yanında oturur. Çevremizde ve internette pek çok insanı biliyoruz, ama kendi kalbimizde oturana ne demeli? Bedenimi yatağa atmadan önce, size bir ipucu vereyim... eğer şöyle ya da böyle, az ya da çok Hare Hare'yi bilirseniz, herkes hakkında çok daha fazla bilginiz olur, çünkü Hare Hare bütün kalplerde yaşar. O Mutluluğun kaynağıdır. Sizi mutlu edecek. Hare Hare :-)




Some may ask, what is this Gauranga, Hare Hare? Or, some may think, so few understand...

I'm humbly paying my obeisances to you, visiting this fallen persons diary. It is titled "Gülümseyen" meaning, the smiling one. This is my heart's talk, and she is overflowing, whether my mind is happy or not, she is smiling. I can not help. How has this happened?

Few years ago, just like you are now reading my diary on internet, I had a kind of strange "meeting," but something more deep about it caught my heart. They always smiled and sang Hare Hare. Not long after, I also started Hare Hare. Nice :-) Hare Hare. Somehow, I fell on ground in front of my spiritual master, saying Hare Hare and he said Hare Hare. All so joyful!! :-) His only words to me was to keep on saying Hare Hare, all times, everywhere, in any condition Hare Hare. There were some mathematics going on also, 1728 times Hare Hare with every sunrise wOw! Dont know.. I'm not good in counting really.. so i started Hare Hare, sunrise, sunstand, sunset, moonrise, stars, sleep.. . walking, singing, talking and writing Hare Hare.. . to be honest, I couldnt stop. It is highly contagious and dangerous. Beware of Hare Hare :-)

So, now also, even though I may try my best to write somethings logical, she whispers from within, Hare Hare. Should I not let her come into writings? No, I let... she is so delicate and always so greatly enjoying and happy, I cant do without. She is my soul. She sings Hare Hare, being in some kind of love, taste that has no match on earth.

What is this Hare Hare? That, you try please, say a Hare Hare, say again, say again :-) im not a magician to bring you taste and love from computer letters, you have to exercise. Like, today i changed to 30kg for each body exercise, teacher made me work out more.. so im sleepy now... Hare Hare. But my heart pushes me to write you these words rather then resting or Hare Hare. She tells me this Hare Hare must go up in stadiums, in big concerts, and so we all dance together. Why not?

Everything is possible. Hare Hare is with you all the time, even if you say Hare Hare or not. Hare Hare is talking with us, even now. Somethings wrong with our ears then? Might be.. try to hear your heart. She resides there, sitting near to your soul. We know so many people around us and on internet, but what about that one sitting in our hearts? And before dropping my body on bed, I tell you a hint... if you somehow or other, little or more know of Hare Hare, you will know much more of everyone else because Hare Hare resides in all hearts. She is the source of Happiness. She will make you happy. Hare Hare :-)

Gauranga


Gauranga yapraklarda belirdi, gülümsüyor :-)

Gauranga appeared on leaves, smiling :-)

Gauranga megjelen falevélen, mosolya :-)

29 Kasım 2005 Salı

Hare Hare

serin kumlar
beyaz kanatları kabul etti
bitap ve ıslak
yere serildim

dingin okyanus
kulağıma ulaştı
tatlı ve derin,
Hare Hare

yumuşak kalpler
kanatlarımı tuttu
şarkılarla dalarak
yeşil mutluluğa




cool sands
received white wings
worn and wet,
i lied flat

calm ocean
reached my ear
smooth and deep,
Hare Hare

soft hearts
held my wings
singing and diving,
in green bliss


kanat . . . { szárny }

28 Kasım 2005 Pazartesi

sóvárgó

Pek fena değil... beni yürüttüler, bisiklete bindirdiler ve garip duruşlu aletlere oturttular, ayağımı ve sırtımı nereye koyacağımı bilmekte güçlük çektim :) Bir kere kafamı dahi çarptım, öğretmen endişelendi! Oldukça sıkıcı görünüyor ve hissediliyor ama sonra, çok iyi bir meditasyon olduğunu gördüm. Sanırım 10km kadar yürüdüm, bisiklete bindim ve bedenin değişik kaslarını çalıştıran ağırlık egzersizleri yaptım, ama orada tamamıyla komiktim, bana "daha tempolu!" derken benim hareket etmeye devam edebilmem için öğretmenin ağırlıkları düşürmesi gerekti. "Ağırlıkları çarpma!" of of bu zordu.. sonra hızlı yürüyüş ve bana gülümsedi, "Serbestsin" güzel! :)

Bu aletler pek çok şeyi biliyormuş gibi gözüküyor, tutuyorsunuz, söylüyor "daha sıkı tut!" yapıyorum, ama şimdi de, "elini ve barı kurula!" yapıyorum ve bir kalp resmi bana gülümsüyor. Ne harika! Kalp atışlarımı ve diğer pek çok ne işe yaradığını bilmediğim bilgiyi alabiliyor.. her neyse, kalbimin 80-130 arasında gittiğini gördüm... iyi mi? Bilmiyorum :)

Ve şimdi çok önemli bir parça kağıdım var, bana ne olduğumu söylüyor. Boyum ve ağırlığım ölçüldü ve sonra pabuç ve çoraplarımı çıkartıp bir ağırlık cihazına çıkmam gerekti. Ne söylediğini merak ettiniz mi? İşte:

Beden tipi: Standart
Cinsiyet: Dişi
Yaş: 33
Boy: 162cm
Ağırlık: 52.1kg
BMI: 19.9 (boy ve ağırlık oranı)
BMR: 5442kJ
Günlük minimum kalori ihtiyacı: 1301kcal
Impedance: 534
Yağ%: 18.3%
Yağ ağırlığı: 9.5kg
FFM: 42.6 (kas-kemik-su)
TBW: 31.2 kg (toplam su)

... sonuçta, öğretmen bu 9.5kg'lık yağın azaltılabileceğini ve onun yerine kaslara sahip olabileceğimi anlattı. İyi mi?? "Ne demek istediniz?" diye sordum... konuşmaya devam ederek biraz daha kaslı olarak müthiş bir görünümümün olabileceğini, "çok iyi" bir bedenim olduğunu söyledi. Hmm... . peki. Benim 2kg yağ vererek kaslanabileceğimi, ağırlığımın da 50kg olacağını tahmin etti.

Ne yapmalı ki.. benim bu bedenle ilgilenmediğimi bilmiyor, ama çok yardımcı ve sıcak davrandı, zamanla belki ona başka bir "ben neyimi" gösterebilirim :)

Garip . . . bu yaşamımda hiçbir zaman "ben" olarak hissedemediğim bu bedenin pek çok niteliğini sayıp ölçebiliyoruz, ama yine de ruha işaret dahi edemiyoruz. Ben kemikler, sıvılar, kaslar ve yağların arasında bir yerde kayıbım. . . bu beden yapısı sadece benim diğer benzer yapılarla ilişkime yardımcı oluyor. . ve ne yazık ki pek çoğu "ben bu bedenim" diye düşünüyor. Bazen hakikaten kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyorum. Bu bedendeyken dahi, kişi kendi ruhunun farkına tamamen varabilir ve o anda, bir özlem hissi karnına vurur... dönme arzusu; kaslara, kemiklere, yağ ve suya ihtiyacımızın olmadığı evimize dönme.




Not too bad... they made me walk, cycle and sit into many strange looking machines, i was having hard time where to put my leg and back :) i even hit my head once, teacher got worried! It seems and feels very boring but then, I saw its great meditation time also. I gues I walked and cycled about 10km, and did weight exercises working different body parts, but there i was totally funny, teacher had to drop down many weigh pieces till i could move on, as she said "go with more tempo!". . . "dont hit weighs!" oh oh this was hard.. then more fast walking and she smiled, "You are free" nice! :)

These machines seem to know many things, you hold on to it and it says, "hold tighter!" i do, but then it says, "dry your hand and bar!" i do, then a heart picture smiles at me. How wonderful! It is able to get my heart beats and all other data i have no idea what for.. anyway, i saw my heartbeat was going between 80-130.. good? i dont know :)

And now i have a very important piece of paper, telling me what i am. My height and weight was measured and then i had to take off shoes and socks and stand on a weighing device. Are you curious to see what it told? Here:

body type: Standard
gender: female
age: 33
height: 162cm
weight: 52.1kg
BMI: 19.9 (body mass index..height and weight proportion)
BMR: 5442kJ
Minimum daily calory need: 1301kcal
Impedance: 534
Fat%: 18.3%
Fat mass: 9.5kg
FFM: 42.6kg (muscle-bone-water)
TBW: 31.2kg (total water)

... so, teacher said this 9.5kg of fat can be reduced and instead i can have muscles. Great! ?? "how do you mean" i asked.. She then went on, telling me that i can have a greater look if i have little more muscles, that i have quite a "great body." Hmm... . ok. she estimates that i can give 2kg of fat and develop muscles, making my weight 50.

What to do.. she doesnt know i have no interest in this body, but she was very helpful and warm, in time i may help her see another "what i am" :)

Strange . . . we are able to count and measure so many qualities of this body where I have never felt in this life that it is "me" yet, we are not able to even point out to the soul. I am somewhere lost between bones, juices, muscles and fat. . . this body structure helps me only to associate with other similar structures. . and unfortunately most of them think "i am this body." I really feel out of space sometimes. Even while within the body, one can become fully aware of his soul and at that moment, a yearning feeling hits his stomach... a desire to be back, back to our home, where we do not need muscles, bones, fat and water...

életi jog

Bugün Macaristan parlamentosunda inekleri koruma kanunu için karar verilecek. Eğer kabul edilirse Avrupa'daki ilk örnek olacak, heyecanlıyım :) Siz hiç küçük bir ineğin sevinçle zıpladığını gördünüz mü? Geçtiğimiz ay New Vraja Dhama'da gördüm, ve hep aklımda. Onların da bizler gibi yaşamaya hakları var. Üstelik bizlere karşılık beklemeden süt veriyorlar. Belki biraz oturup düşünmemiz, gerçek sevginin ne olduğunun farkına varmaya ihtiyacımız var. Eğer tabi bizler de sevgiye, mutluluğa özlem duyuyorsak. Sevgili Radharani, lütfen kalplerimizi yumuşat ve tüm canlılara mutluluk verebilmemiz için bizlere yardımcı ol.

Öğlen vakti bir fitness merkezinde koşu testine gireceğim, sağlık kazanmam için verdiğim savaşın bir parçası. Eğer hala canlı olursam, resimlerle geri geleceğim ve acaba Zümmö nerede? Şimdi capa :)



Today there will be decision in Hungarian parliament on cow protection law. If accepted, it will be first example in Europe, (right?) I am excited :) Have you ever seen how a small cow jumps in joy? I saw last month in New Vraja Dhama and it is always in my mind. They have the right to live like we do. Besides, they give us milk without asking anything in return. Maybe we have to sit abit and think, we need to realize what is real love. If of course, we are also longing for love, happiness. Dear Radharani, please soften our hearts and help us bring happiness to all living entities.

Noon time, I will go into a running test in a fitness center, a part of my fight to gain health. If I'm still alive, will come back with pictures and where is Zümmö i wonder? Now chant :)


27 Kasım 2005 Pazar

Én Zümmö vagyok

Bugün ekadasi, yıldızlar göğe yayılmış uyumla dans ediyor olmalılar. Rüzgar yeşil otların arasından kayıyor, ağaçlara hızla tırmanarak yaprakları ürkütüyor, havaya zıplayıp salınarak yere iniyorlar. Hare Krişna, Hare Krişna...yumuşak ve uykulu, öğlen capamı mırıldanıyorum, kucağımda sıcak su torbası, mendil, başımda geçirdiğim gribin ağırlığı, gözlerim güneşin ışıldattığı yapraklara dalıyor. Rama Rama Hare Hare...

Rüzgar da yanıtlıyor, "Hari Hari. . ." Krişna Krişna Hare Hare... "Hari Hari! . . ." Rama Rama

Derken aniden bu tatlı alışveriş şiddetli hapşırığımla kesiliyor,

"Haaaaaaaaaaaapşu!"

"Hari Hari!! Gouranga!" diye ufak bir ses yineliyor.

İrkiliyorum, bu da kim diye bakınıyorum ama evde benden başkası yok, ateşim var sanırım...


"Baksana sen! Haribol!" bu sefer cılız sesi sert çıkıyor, sanırım kızdırdım.

"Ama sen kimsin göremiyorumki!" dedim.

Şişko bir arı kalın bir vızılıtıyla kulağımdan aşağı hızla inip camın önünde yalpalayarak durdu. Ter içinde ve telaşlı bir hali vardı, gözlüklerini indirerek bana baktı ve saatini gösterdi,

"Geciktim, derhal gidiyoruz!"

Gözlerime inanamadım, kulağıma ise hiç... Capa malamı yokladım, hala elimde, Hare Krişna Hare Krişna, Krişna Krişna Hare Hare, ama nafile, bu şişko arı hala önümde ve giderek sabırsızlanıyor, yukarı aşağı debelenerek bana saatini gösteriyor,

"Hadi ama!"

... sakin olmalıyım. Kibarca sordum,

"Nereye gidiyoruz?"

Sırtını cama yaslayarak cebinden uzun bir defter çıkarttı, kaba hareketlerle sayfaları çevirmeye başladı... ve sanki çok önemli bir duyuru yaparmışcasına,

"2005 yılı Kasım ayının 26'sı gece yarısında, siz, bir arzuda bulunmuşsunuz"

Gözlerim hayretle açarak dinlemeye devam ettim,

"ayaklarınızın yeşillere değmesini, gözlerinizin tepeleri görmesini, kulaklarınızın tatlı ses..vs. vs. bu siz değil misiniz anne adi?"

Ağzım açık bakakaldım...

"Sanırım benim, ama.."

"Ama, ama... anne adi, artık gitme zamanı!"

Bu inanılmaz birşey, karşıma şişko bir arı dikilmiş bana meydan okuyor, o şiiri yazdığım doğru ama neden, nereye... ve

"Nasıl gideceğiz?" diye kendimi tutamayıp merakla soruyorum. Gülümseyerek,

"Sırtıma atlayacaksın, seni götüreceğim," dedi

Hmm.. işte şimdi durumumun hakikaten ciddi olduğuna inandım..

"Ha ha hah HAA" diye kesik kesik güldüm ve capama sarılıp gözlerimi yumdum, Hare Krişna Hare Krişna Krişna Krişna Hare Hare, "Hari Hari! . . ." Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hari Hari, Hare Krişna

"Hari Hari!! Bak sen ne yaparsan yap, şimdi gidiyoruz tamam mı?" Hare Hare...

"Zorla mı?" diye soruyorum, gözlerimi açmadan.

"Sen arzulamışsın ve geçişin onaylanmış, daha ne istiyorsun ki? Hem benim daha çok işim var!"

Bu sefer gerçekten sinirliydi, ve komik :) ... Rama Rama Hare Hare, Hare Krişna.. içimi çekip yanıt verdim,

"Bak ben hastayım, öyle sırtına filan atlayacak halim yok, sen dilediğin yere git, ben capama devam edeyim, hem senin adın ne?"

Gözlüğünün camını itinayla silerken şişko gövdesinin çıkardığı sesten pek farklı olmayan bir sesle,

"Adım Zümmö" dedi.

"Haaaa haa!" hmmm çok da gülemedim, ciddi bakıyor! Hare Krişna Hare Krişna, Krişna Krişna... sevgili Krişnam, bana tatlı rüyalar ver lütfen! Gözlerimi yumdum ve Zümmö'yu unutmak üzere başımı geriye yasladım... Rama Rama.. .. tatlı, hep tatlı esintiler var.. Hare Hare.. sanki yıldızlara ulaşırmış gibi.. hafif ve serin uyudum.

~ ~ ~ ~



T
oday is ekadasi, stars must be dancing in harmony, spread out in sky. Wind is sliding through the green grass, running up the trees fastly, making the leaves frightened, they jump and sway down on earth. Hare Krishna, Hare Krishna... soft and sleepy, I murmur my noon japa, hot water bottle, handkerchief on my lap, heaviness of the cold I'm having on my head, my eyes diving into the sun touched glittering leaves. Rama Rama Hare Hare...

Wind also replies, "Hari Hari. . ." Krishna Krishna Hare Hare... "Hari Hari!. . ." Rama Rama..

Suddenly this sweet exchange is cut with my violent sneeze,

"Aaaaaaachooooooo!"

"Hari Hari!! Gouranga!" repeats a little voice.

I get startled, look around home thinking who this is, but there is no one else but me, I think I have fever...

"Hey You! Haribol!"

This time, the thin voice comes roughly, I guess I got him angry.

"But who are you, I can not see!" i told.

A fat bee flied fastly over my ear rolling down in front of the window and stopped. Sweating and seemed to be in hurry, he took down his eyeglasses and looked at me showing his clock,

"I am late, we are going immediately!"

I couldnt believe my eyes, and to my ears, not at all... checked my japa mala, it is still in my hand, Hare Krishna Hare Krishna, Krishna Krishna Hare Hare, but useless, this fat bee is still in front of me and he is getting more and more impatient, shows me his watch floundering up and down.

"Come on!"

... I must be calm. I asked politely,

"Where are we going?"

Leaning his back against the window glass, he took out a long notebook from his pocket, started turning its pages in a puffed up way... then he spoke out as if he is giving an announcement,

"On the year 2005, month of November, 26th midnight, you, have requested a desire."

I continued listening while my eyes opening in amazement.

"..your feet to touch the earth, your eyes to see the hills, ears to hear sweet sound... etc. etc.. is this not you, mother adi?"

I stood in astonishment, my mouth open...

"I think it is me, but..."

"But, but... mother adi, now its time to go!"

This is unbelievable, a fat bee
challenges, standing in front of me.. it is true that I wrote that poem but why, where... and

"How are we going?" I couldnt hold myself and
asked out of curiosity.. He smiled,

"You will jump on my back, I will take you."

Hmmm... see now, I believe my condition is really very serious...

"ha ha hah HAA" i laughed with gasps, hugged my japa and closed my eyes, Hare Krishna Hare Kri
shna Krishna Krishna Hare Hare, "Hari Hari! . . ." Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hari Hari, Hare Krishna

"Hari Hari!! Hey, whatever you do, now we are going, ok?"

Hare Hare... "With force?" i ask, without opening my eyes.

"You desired and your passage is approved, what else do you want? Besides, I have many more things to do!"

This time, he was really angry and funny :) ....Rama Rama Hare Hare, Hare Krishna.. i sighed and replied,

"Look, I am sick, I have no strength to jump on your back, you go wherever you want, I continue my japa.. and by the way, what is your name?"

Cleaning his eyeglasses with great care, he voiced a name rather indifferent then his fat body's noise,

"My name is Zümmö."

"Haaaa ha!"

Hmmm, I couldnt laugh much, he looks serious! Hare Krishna Hare Krishna, Krishna Krishna... my dear Krishna, please give me sweet dreams! I closed my eyes and rested my head back, to forget Zümmö.... Rama Rama.. ..sweet, there are always sweet breezes.. Hare Hare.. as if reaching to the stars.. i slept lightly and cool.



igazi szerelem


"Krişna sana delice tutulmuş,

her sabah sana güneşi ve her bahar çiçekleri veriyor."

bu sabah deli olduğumu düşünmüştüm, ama... henüz değil! :-)


"Krishna is crazy about you,

gives you the Sun every morning and flowers every spring."

i had thought this morning that i am crazy, but... not yet! :-)

26 Kasım 2005 Cumartesi

nélküled

şehirde, kayıbım.

yürüyorum, ama ayaklarım değemiyor
yumuşak yeşillere.

bakıyorum, ama gözlerim göremiyor
dingin tepeleri.

dinliyorum, ama kulaklarım duyamıyor
Senin tatlı sesini.

daha da kayıbım
gece,

göğe bakıp
içimi çekiyorum,

yıldızlar nerede?
sevgili Ay, neredesin?

Burada nasıl yaşayabilirim

Sensiz ?



in the city, i am lost.

i walk, but my feet cannot touch
the soft greens.

i look, but my eyes cannot see
the calm hills.

i listen, but my ears cannot hear
Your sweet voice.

i am lost more
at night,

gazing up to sky
i sigh,

where are the stars?
where are you, dear Moon?

how may i live here

without You?


halászat


















Güneşte uzunca yürüdüm. Sanırım sevgili ağrım boğazıma yerleşti ve hafif ateşim var ama yine de yürümek her zaman keyifli. Bu fotoğrafı çektim, İstanbul'da boğaz kıyısı daima gezinen ve balık tutan insanlarla dolu. Aklımdan şu sarı şapkalı adama yanaşıp konuşmak geçti ama pek enerjim olmadığından izlemeyi tercih ettim. Çok fazla zaman almadı, ara ara epey balık tuttu. İçim hep hayıflanıyor, bu nasıl bir zevktir?? Küçük bir çocukken bir iki defa beni gölde balık avlamaya çağırmışlardı, neden bilmiyorum ama büyük bir nefretle red etmiştim. İstanbul oldukça çok balıklı, üstünde durmaya değebilir, bakalım neler olacak... mademki bu adamla konuşamadım, sizlere komik bir animasyon göstermek istiyorum, evet ben çizgifilm izlemeyi çok severim :) İndirmek için çok küçük dosya, ama kocaman güleceksiniz :) :)



I walked in the sun quite alot. I think my dear ache settled up on my throat and I have little fever, but walking is always pleasing. I took this photo, Bosphorus coast in Istanbul is always frequented with wandering and fishing people. Approaching and talking to that man with the yellow hat came to my mind but I prefered to watch him as I didnt have much energy. It didnt take much time, he caught quite alot of fish. My heart cries out, what a pity! What kind of a pleasure is this?? When I was a small kid, I was called going for fishing on a lake, I dont know why but I had rejected with strong dislike. Istanbul is quite fishy, might be good to ponder on, lets see what comes... as I couldnt talk with this man, I would like to show you a funny animation, yes I do love to watch cartoons :) Very small size to download, but you will laugh big
:) :)

25 Kasım 2005 Cuma

gyöözelem!!

tamam... güreşten döndüm. Zafer!! Ben kim miyim? :) korkmayın, hala adi radhika. Bir hafta ve iki uzun huzursuz gece, inanılmaz derecede gülünç uyku pozisyonları, sıçramalar ve yürüyüşlerden sonra bu öğlen saat 13 sularında sırt ağrısı kayboldu. Ama şimdi garip hissediyorum... onsuz ne yapacağım? (hahaahah!!) Belki de yatak odasında bekliyordur... Şimdi capa yapacağım, epeyce! Bu capa mala, zikir tesbihi, insanoğlunun elindeki en kuvvetli silah. Yumuşak ve hoş seslidir. Öyle ki, kalbinizi derinden etkiler. Kendinize geldiğinizde vurulduğunuzu anlarsınız. "BANG" Ölü değil henüz! Ama, canlı ve korkusuz.

denemeye gidiyorum.. .



ok... back from wrestling. Victory!! Who am I? :) dont be afraid, still adi radhika. After one week and two long restless nights, incredibly funny sleeping positions, jumps and walks, this noon at about 1am, backache disappeared. But now feels strange... what will i do without him? (hahaahah!!) Maybe he is waiting in the bedroom... Now I will do japa, quite alot! This japa mala, chanting beads is the strongest weapon man has in hand. It is soft and very nice voiced. So much so that, it effects your heart from deep inside. When you come to yourself, you see you are shot. "BANG" Not dead yet! But, alive and fearless.

I'm going to try it.. .


korkusuz . . . { bátor }

24 Kasım 2005 Perşembe

Govardhan Lal

Öylesine değersiz birisi olmama rağmen, sırt ağrısı benden mutlu gibi, ve ben onunla alçak gönüllü, hoşgörülü ve mutlu olmayı öğreniyorum. Kaçınılmaz olarak zayıf düşüyor ve sınırlanıyorum, yine de içimde, derinlerde aynıyım, enerji dolu ve yerinde durmaz.

Yoga-ksemam vahami aham, onların ihtiyaçlarını giderir, ve sahip olduklarını korurum. Düşünmeme ve imdadıma yetişen bu küçük not defterini ve kalemi yanımda taşıyorum. Ama en tatlı ferahlık daima kutsal isimlerin zikri ve şarkılarında, Hare Krishna Hare Krishna Krishna Krishna Hare Hare Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare. Ey Rab Hari! Görünüşte bir ıstırap olan bu durum Senden bir armağan. Aksi halde, nasılda Seni düşünebilirdim?

Ciddileştim, düşünüyorum, ya şimdi ölsem, nasılda hepinize "Ben iyiyim, lütfen gülümseyin! :)" diyeceğim? Ya da, sizlere ne bırakacağım?

Oo! Harika! Tam şimdi Radhe Shyama, Govardhana Lal (Türk gününden) ve Srimati Tulasi Maharani'nin resminin bulunduğu zarfı buldum. Heryerde aramıştım ve Onları kaybettiğimi düşünüyordum ama Onlar daima benimle bu not defterinin içindelermiş! Ortaya çıkmak için komik zamanlama! :) Hepiniz Govardhana Lal'ı mutlaka görmelisiniz. New Vraja Dhama'dan ayrılmadan hemen önce bir mataji (anne) bana Govardhana Lal'dan bir maha (bir küpe) verdi, şimdi capa malamı (tesbih) taşıdığım capa çantamda asılı. Evet, lütfen NVD'yi ziyaret edin ve Govardhana-Lal'ı görün. Bu benim sizlerden isteğim, O sizin kalbinize inanılmaz mutluluğu getirecek, en derinden, öyle çok ki, zıplamaya başlayacaksınız ve dans edeceksiniz. Govardhana-Lal'i görün.

Belki, yavaş yavaş, her günü sanki yaşamımın son günüymüş gibi yaşamanın nasıl olduğunu anlamaya başlayacağım. Bunun için bedensel acı içinde olmamıza gerek yok, ama bu elbette yardımcı. Ölüm hepimizi bir gün ziyaret edecek. Onu ne kadar iyi ağırlayabileceğim? O günü büyük bir kutlama yapabilmeyi istiyorum, hem kendi kalbimde, hem de hepinizin kalplerinizde.



Although I'm such a worthless person, it seems the backache is happy with me, and I'm learning to be humbler, tolerant and happy with him. Inevitably, I'm becoming weak and limited, yet inside, deep inside, I'm the same, full of energy and restless.

Yoga-ksemam vahami aham, to them I carry what they lack, and preserve what they have. I carry with me this small notebook and a pencil, helping me meditate and find relief. But the sweetest relief is always in singing and chanting the holy names, Hare Krishna Hare Krishna Krishna Krishna Hare Hare Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare. O Lord Hari! Seemingly a suffering, this condition is a great gift from You. Otherwise, how else I would be able to think of You?

I've become grave, thinking that what if I die now, how would I be able to tell you all, "I'm very well, please smile! :) " or, what will I be leaving to you all?

Oh great! Just now I found the envelope with pictures of Radhe Shyama, Govardhana Lal (from Turkish day) and Srimati Tulasi Maharani. I've been looking everywhere and thought I lost Them but They were all the time with me inside this notebook! Funny timing to appear! :) You should all see Govardhana Lal. Just before leaving New Vraja Dhama, a mataji gave me a maha (an earring) from Him, now its hanging on my japa bag where I keep my chanting beads. Yes, you please visit NVD and meet Govardhana-Lal. This is my request, He will bring incredible happiness to your heart, from deep inside, so much so that you'll start jumping and dancing. See Govardhana Lal

Maybe, gradually, I'll come to understand how it is to live each day as if it is the last day of my life. For this, we dont need to be in bodily pain, but it surely helps. Death will visit all of us one day. How well will I be able to host him? I'd like to make that day a great celebration, both within my heart and within all of your hearts.


alçak gönüllü . . . {alázatos}

hoşgörülü . . . { türelem}




23 Kasım 2005 Çarşamba

tehén védelem

















Hey! Harika resimlerime bakmaya ne dersin?

www.betterphoto.com/gallery/dynoGall2.asp?catID=476&style=

Hey! What you say to take a look at my great pictures?
Hé! Szeretnél nézni nagyon jó a képem? { ...nem tudok :-( }


"İnekleri koruma konusuna gelince, et yiyenler protesto edeceklerdir, ama onlara yanıt olarak söyleyebiliriz ki, Krişna ineklerin korunması üstünde durduğundan et yemeye eğilimli olanlar domuz, köpek, keçi ve koyun gibi önemsiz hayvanların etlerini yiyebilirler, ama ineklerin yaşamlarına dokunmamalılar, çünkü bu insan toplumunun ruhsal gelişimini yıkıcıdır."


"In the matter of protecting the cows, the meat-eaters will protest, but in answer to them we may say that since Krishna gives stress to cow protection, those who are inclined to eat meat may eat the flesh of unimportant animals like hogs, dogs, goats and sheep, but they should not touch the life of the cows, for this is destructive to the spiritual advancement of human society." Srila Prabhupada, Srimad Bhagavatam, 9. 15. 25



şimdi 360'dayım . . . now I'm in 360 . . . most en 360 vagyok:

http://360.yahoo.com/radhey_0_radhey


22 Kasım 2005 Salı

reménytelen helyzetben is remél

bugün bu nektarlı satırları bulduğumda kalbimin çaresizlikle konuştuğunu hissettim...

Ne Krişna'ya sevgim var, ne de Krişna'ya sevgimi geliştirecek sebeplere -yani duymaya ve zikretmeye. Ve kişinin daima Krişna'yı düşündüğü ve O'nun nilüfer ayaklarını kalbine yerleştirdiği bhakti-yoga süreci de ben de yok. Felsefi bilgi ya da dindar işlere gelince, kendimde böyle faaliyetleri yapabilme fırsatını hiç görmüyorum. Ama bunların da üstünde, iyi bir ailede dahi doğmuş değilim. Bu nedenle, sadece Sana dua etmeliyim, Gopijanavallabha [gopilerin koruyucusu ve sevgilisi olan Krişna]. Sadece umuyor ve diliyorum ki şu veya bu şekilde Senin nilüfer ayaklarına yaklaşabileyim, ve bu umut bana acı veriyor, çünkü yaşamın bu aşkın amacına yanaşmakta kendimi epey yetersiz buluyorum.
-Srila Rupa Goswami, Bhakti-rasamrita-sindhu, NOD, p. 137



finding these nectarian lines today, I felt my heart spoke out in vain...


I have no love for Krishna, nor for the causes of developing love of Krishna -namely, hearing and chanting. And the process of bhakti-yoga, by which one is always thinking on Krishna and fixing His lotus feet in the heart, is also lacking in me. As far as philosophical knowledge or pious works are concerned, I dont see any opportunity for me to execute such activities. But above all, I am not even born of a nice family. Therefore I must simply pray to You, Gopijanavallabha [Krishna, maintainer and beloved of the gopis]. I simply wish and hope that some way or other I may be able to approach Your lotus feet, and this hope is giving me pain, because I think myself quite incompetent to approach that transcendental goal of life.

-Srila Rupa Goswami, Bhakti-rasamrita-sindhu, NOD, p. 137


21 Kasım 2005 Pazartesi

édes-keserú cukorka

Dün gece pek uyuyamadım... sevgili sırt ağrım geldi, uzunca konuştuk, yine de tam anlayamadım nasıl gelip gittiğini :-) Bu arada, saat 1 sularında cep telefonuma arkadaşımdan mesaj geldi, "Oğlum oldu!" Harika! dedi aklım, ama ben ağrımla beraber gülümsesem mi, ağlasam mı bilemedim. Bu hayat, tatlı-acı bir şekerleme gibi. Ağrının gevezeliğine dayanamadığımdan kalktım, bir iki saat mektup yazdım. Sabah arkadaşımı aradım. Hastanedeymiş, çok sevimli ve sağlıklı oğlunu anlattı, hamileliğinde ona hep Hare Krişna mantrasını söylemiş, şimdi de söylediğinde çok mutlu oluyor, hemen sakinleşiyormuş. Ne güzel! Bu mantranın aşkın etkisini sözlerle ifade etmek faydasız, ama deneyenlerin hepsi mutluluk içerisinde, yeni doğan bebek dahi. Ve bu bebek çok, ama çok talihli :-)



I couldnt sleep much last night... my dear backache payed a visit, we talked long, still, I couldnt understand how he comes and goes :-) Meanwhile, at about 1am, an SMS came to my mobile, "I got a son!" Wonderful! said my mind, but I with ache, I couldnt decide to smile or to cry. This life, is like a bitter-sweet candy. I coundnt stand ache's chatter, got up and wrote a letter for few hours. I called my friend in morning. She was in hospital, told me about the sweet and healthy son. She sang him Hare Krishna mantra during her pregnancy, and now when she sings, he gets very happy and calm immediately. How nice! It is useless to express the transcendental effect of this mantra in words, but those who try are all in happiness, even the new born baby. And this baby is very, very fortunate :-)



ağrı ... { fáydalom } ağrımak ... { fáyni }

gülümsemek ... { mosolyog } ağlamak ... { siirni }

tatlı ... { édes } acı ... { keserú }

bebek ... { baba } talihli ... { kedvezöö }


20 Kasım 2005 Pazar

blop blooup..


Bugün öğleden sonra saat 14:30 gibi boğaza doğru yürüdüm ve bu fotoğrafı çektim. Pek renkli bir resim değil biliyorum, ama artık sanırım kış geldi. Kış aylarında bulutlar bizi çok seviyor, hiç ayrılmıyorlar, hatta ara sıra alçalıp tamamen şehri kucaklıyorlar. Sanırım öylesine mutlular ki, daima gözyaşları içindeler... ve ben de!! Bu duruma hep iyimser bakmaya çalışıyorum, ama işin gerçeği bazen üç ay boyunca güneşi görmüyoruz ve yağmur daima çiseliyor. Buralı olmadığımdan tüm İstanbullular gibi bir şemsiye edinmeyi hep red etmiştim, sanırım belki bu kış teslim olacağım :) Aklıma Hindistan'daki muson ayları geliyor... Orada da güneş ortadan kayboluyor, ama önemli farklar var. Burası daima soğuk, orası ise daima sıcak. Bir de, orada sanki saatle ayarlanmış gibi aynı zamanlarda kova kova yağmur inerken, burada ince ince, daima iniyor. Aslında bu garip bir his veriyor... yağmur damlaları sanki görünmez ipliklerle havada asılmış gibi. Sonuç? blop blooup.. bloouuop blop blop bloouOOUuuup.. . . kendimi bir balık gibi hissediyorum. Bununla beraber, tatlı bir tesellim var, na cainam kledayanty apo, ruh sudan hiçbir zaman nemlenemez!! :)


This afternoon at about 14:30, I walked to bosphorus and took this picture. I know it is not much a colorful one, but I think winter has arrived. In winter months, the clouds like us alot, they never leave, even sometimes they descend and hug the whole city. I guess they are so happy, they are always in tears... and so I!! I try to look at this situation positively, but the reality is that sometimes we never see the sun three months and rain drizzles continiously. As I am not from here, I've rejected to get an umbrella like all people of Istanbul has, I think this winter I will surrender :) India's monsoon months come to my mind... There also, the sun disappears, but there are important differences. Here it is always cold, there is always hot. And also, there rain comes strongly at same times as if set by a clock, here it comes thinly, always. Actually, this gives a strange feeling... rain drops are like hanging in air with invisible threads. Result?
blop blooup.. bloouuop blop blop bloouOOUuuup.. . . i feel myself like a fish. Nevertheless, I've got a sweet solace, na cainam kledayanty apo, soul can never be moistened by water!! :)


su ... { viiz } ay ... { hónap } balık ... { hal } kış ... { tél }

şemsiye ... { esernyöö} sıcak X soğuk ... { meleg X hideg }

şehir ... { város } yağmur ... { esöö } damla ... { csöpp }


19 Kasım 2005 Cumartesi

narancssárga papir

Bir aralar epeyce şiir yazardım ve sevdiğim bir dostum bunları atma,
benim için bir defterde tut demişti. Bugün bu defteri ortaya çıkardım, epey
ilginç geldi! :) Arşivleme kabiliyeti ve isteğine sahip olmadığımdan defterin
sonuna kalın bir tutam kağıdı sokuşturmuşum... yırtık, renk renk,
karalanmış ve bir kısmı da iş notları ile bir arada. İşte oradan turuncu bir
not kağıdında düşlemiş olduğum şiiri sizlerle paylaşmayı istedim:

Krişna!

Ben küçük bir tohumum,
oraya buraya atılan
denizlere, dağlara, göğe..

Bir damla suyum,
etrafa yayılan
bulutlara, nehirlere, toprağa..

Ancak Senin sıcaklığın ve ışığınla
Bir gün yerleşebilir,
nefes almaya başlayabilirim.

Rüzgara karşı durup
gülümseyerek,
çiçekler verebilirim.

Mutluluk içindeki
tatlı çiçeklerim
rayihalarını Sana yollayabilir.



Some time before, I used to write quite alot of poetry and a dear friend told me "dont throw away, keep them in a notebook for me." Today I took out this notebook, it is pretty interesting! :) As I dont have a talent or desire to archive, I had squeezed a thick amount of papers into the back... torn, colorful, crossed out and some together with bussiness notes... Here is a poem
I wanted to share with you, dreamt unto an orange colored small note paper:


O Krishna!

I am a tiny seed,
being thrown around
seas, mountains, sky..

I am a drop of water,
being scattered around
clouds, rivers, earth..

One day, I may settle only
by Your warmth and light,
then I may start,
to breath.

Standing against the wind
with a smile,
I may give flowers.

My sweet flowers
in happiness,
may send You sweet aromas.



şiir ... { vers } deniz ... { tenger } dağ ... { hegy } gök ... { ég }

bulut ... { felhöö } nehir ... { folyó } toprak ... { föld }

çiçek ... { virág } rayiha ... { aroma } vermek ... { adni }


a big HUG to whom tells me where the "i" with long line on keyboard :-)
(I use a laptop keyboard) hmm... .. but this will be unfair so a big hug to you all now!


18 Kasım 2005 Cuma

imádkozok

Ey Sevgili Radhey!

Bugün kesinlikle zehirlendiğimi ve tedavisinin olmadığını düşündüm. Sana Seni sevdiğimi söyleyerek
aptalca yanılsadım. Ama eğer azıcık sevgim olsaydı burada daha fazla duramazdım. Bir bekleti ya da niyet olmadan karşılıksız verilen o tatlı sevgi Sen şefkatle sebepsiz merhametini bağışlamadan kalbimde hiçbir zaman beliremez. Senin sevgin herşeyi mümkün kılar. Yine de, Senden özür dileyerek zehirlenmiş olmayı tercih ediyorum, çünkü ıstırap çeken bu kadar çok canı görünce uzaklaşamıyorum.

Sevgili Radharanim, Senin merhametin tüm mucizeleri getirir. Sana yalvarıyorum, lütfen beni zehirlenmiş, bir aptal olarak tut, ve şefkatini tüm annelerimize, ineklere bağışla. Onların mutluluğu bizlerin gerçek mutluluğu. Onların daha fazla katledilmemelerini diliyorum. Bunun her gün olduğunu bilerek ben nasıl yaşayabilirim? Bu nedenle, aklımı yitirdim ve bir aptal oldum. Şimdi sadece Senin şefkatini dileniyorum ve başka birşey istemiyorum.



O Dear Radhey!

Today I thought I certainly must be poisoned and there is no cure. I am foolishly illusioned, telling that I love You. But if I had only a little bit of love, I wouldnt be able to stay here any longer. That sweet love, where one gives without any expectation or motive, can never manifest in my heart unless You kindly bestow Your causeless mercy. Your love makes everything possible. Yet, I prefer to be poisoned, asking Your forgiveness because I am unable to move away, seeing so many suffering souls.

My dear Radharani, Your mercy can bring all miracles, I am begging You to please keep me poisoned, a fool, and bestow Your kindness onto all our mothers, cows. Their happiness is our real happiness. I wish that they are no longer slaughtered, knowing this is happening everyday, how can I live? Therefore, I have lost my mind and became a fool. Now, simply begging Your mercies and wanting no more.



Her çeşit hayvanı öldürmenin içinde, inek öldürmek en kötüsüdür, çünkü inek bize süt temin ederek her türlü memnuniyeti verir.

Of all kinds of animal killing, the killing of cows is most vicious because the cow gives us all kinds of pleasure by supplying milk.

Valamennyi állat közül a tehén elpusztitása a legnagyobb bún, mert a tehén azzal, hogy tejet ad, nagy szolgálatot tesz az embereknek.
[Bg. 14.16]


hayvan ... {állat} inek ... {tehén} süt... {tej}

öldürmek ... {megölni} dua etmek ... {imádkozni}

17 Kasım 2005 Perşembe

vegsó fegyver

Peki... teslim oluyorum. Yoruldum. Neden? Buraya ait değilim. Ruh ebedi. Ama huzurluyum ve duyuyorum:

"Mutluluğu veya rahatsızlığı, kazancı veya kaybı, zaferi veya mağlubiyeti düşünmeksizin savaş uğruna savaş..."


Nasıl? Daima Hare Krişna şarkılarını söylüyorum :-)



All right... I surrender. I'm tired. Why? I do not belong here. Soul is eternal. But I am peaceful and I'm hearing:

"Do thou fight for the sake of fighting, without considering happiness or distress, loss or gain, victory or defeat..."

How? I'm always singing Hare Krishna songs :-)




Nagyszerú... {?} Fáradt vagyok. Miért? Nem vonatkozólag ide. A lélek örök. De békés vagyok és hallánok:

"Harcolj a harc kedvéért, s ne gondolj boldogságra szomorúságra, nzereségre vagy veszteségre, gyózelemre vagy vereségre!..."

Hogy? Örökké a Hare Krsnát énelkelyok :-)




vegsó ... {nihai} fegyver ... {silah}


boldog vagyok ... { mutluyum } jól van! :-)

16 Kasım 2005 Çarşamba

ez egy jó nap volt

Bugün güzel bir gündü ve şimdi güneş batıyor. İlginç, batıyor kelimesi Türkçe'de acıyla yakın ilişkide, sanki güneşin kayboluşu bizlere acı veriyor. Ancak doğumu ve batımı olmayan sabit bir güneşimiz olsaydı, bugün güzel bir gündü de diyemezdik. Var olan herşeyde bir anlam gizli. Bugün güzeldi, çok uzaklardaki öğretmenimden mektup aldım, fiziksel ayrılığın yaşamda farklı bir yeri olduğunu düşündüm, gerçekte bu ayrılık daha değerli olan manevi yakınlığı besliyor. Birazdan toparlanıp Istanbul'a doğru yaklaşık beş saatlik otobüs yolculuğuna çıkacağım, sanırım bu gece tatlı ay bizlerle :-)


This was a nice day and now the sun is setting. Interesting, in Turkish, the word "setting"s meaning is in close relationship with pain, as if setting of the sun gives us pain. But if we had a permanent sun without rising and setting, we wouldnt be able to say this was a nice day. There is a hidden meaning under everything existing. Today was nice, I received a letter from my teacher living very far away. I thought physical seperation has another place in life, and in reality, feeds the more important spiritual closeness. Soon I will packup and start a nearly five hour journey to Istanbul, I think tonight sweet moon is with us :-)


nap ... {güneş} hold ... {ay}

15 Kasım 2005 Salı

60m2

Pek çoğumuz için lüks gelebilir ama bir an için düşünün ki kendinize 60m2'lik bir ev yapma fırsatınız oldu. Gerçekleştirmek için hayal etmeye nasıl başlardınız? Bugün ailemle bu konu üstünde durduk ve babam hoş bir benzetme yaptı, ev aynen elinizi saran bir eldiven gibi olabildiğinde kendinizi mutlu hissedebilirsiniz. Evimi hayal etme çabam gerçekte kendi iç dünyama bir yolculuk ve ne denli kendime yakınsam, ortaya çıkacak evim de beni o denli mutlu edecek. Sadece teknik detay ve kullanılabilirlik ihtiyaçlarımızı gideremiyor, çünkü bizler fiziki bedenlerimiz değil, manevi varlığı; değerleri ve arzuları olan varlıklarız. Bu hassasiyeti taşıyan ev kendimiz gibi kişilikli, yaşayan ve başkalarına da duvar, kapı ve pencerelerin ötesinde hisler verebilen bir ortam olmaya başlıyor. Ev, sadece soğuktan barındığımız bir yer değil, ruhumuzun farkına varmamıza yardım eden, bizlere her sabah uyandığımızda mutluluk, ilham verebilen, yumuşak bir eldivene dokunabilişimiz gibi yüreğimizle ilişki içinde olan bir yer. Evin hayali epey uzun sürecek galiba... :-) ama sanırım bu hayali yaşamın pek çok küçük alanında kurmaya ve nasıl yaşadığımı görmeye çalışabilirim. Acaba yüreğim ne kadar benimle?


To many of us it may be a luxury, but just think a moment that you have an opportunity to build a 60m2 home for yourself. How would you start dreaming to make it real? Today I talked with family on this matter and my father made a nice analogy, when home can become just like a glove covering your hand, you can feel happy. My effort to dream a home is infact a journey into my innerself and the more I am closer to myself, the more happier that appearing home will make me. Simply technical details and usability cannot satisfy our needs, because we are not physical bodies, we are spiritual beings; entities with values and desires. A home carrying such sensitivity becomes alive with personality like ourselves and also becomes an athmosphere that gives others feelings beyond walls, doors and windows. Home is not only a place where we take shelter from cold. It helps us to become aware of our soul, able to give inspiration and happiness when we wake up every morning, it is a place in close relationship with our hearts like we are able to touch the soft glove. I guess dream of a home will take quite long... :-) but I think I may work this dream in many small areas of life and try to see how I live. I wonder how near is my heart to myself?


kesztyüü ... {eldiven}

14 Kasım 2005 Pazartesi

dans

Dışarıya bakıyorum. Doğa sessiz bir yangın içinde, yeşiller sarıya, sarılar da kırmızıya dönüşmüş, uçuşuyor. Yaprakların dili yok ama zamanın akışındaki tatlı dansları devamlı ilerleyen değişimi fark ettirmeye yeterli.

İçeriye bakıyorum. Yüreğimin yaprakları da tatlı sesler içinde dans ediyor. Hayret, acaba ben ne zaman bu tatlı dansın ritmine kendimi vereceğim? Değişimden korkuyor muyum? Belki de... kalo 'smi, Ben zamanım [Bg. 11.32]


I'm looking out. Nature is in a silent fire, greens turning into yellows, yellows into reds, flying here and there. Leaves have no tongue but their sweet dance through passage of time is enough to make us aware of the continious change.

I'm looking in. Leaves of my heart are also dancing in sweet voices. Wondering, when will I give myself to this sweet dances rythm? Am I afraid of change? Maybe... kalo 'smi, Time I am [Bg. 11.32]


Idöö vagyok ... {Ben zamanım}

13 Kasım 2005 Pazar

ilk mesaj

Hari bolo! :-) merhaba!

bugün epeyce bir uğraştan sonra sanırım şimdi günlüğümün ilk mesajını yazıyorum, Ohh... :-)

dün gece bu yaşamın nilüfer yaprağı üstündeki bir damla suyun sallanışı gibi olduğunu okudum ve zamanımı daha iyi kullanmam gerektiğini kendime hatırlattım...

today after quite alot of struggle, I guess now I am writing first message of my diary, jaya!

last night I read this life is like a drop of water tottering on a lotus leave and I reminded myself that I should use time better.

elsöö üzenet {ilk mesaj} ... jool van? :)