29 Aralık 2005 Perşembe

kalandos öröm

. . .bazen çabalıyorum, çabalıyorum ve çabalıyorum bir canı doğum ve ölüm okyanusundan kurtarmak için.

Onu kurtarmanın hiçbir zaman kendi gücüme değil Krişna'ya dayandığını bilmeme rağmen, yine de ellerimi şefkatle olabilecek en ileriye uzatıyorum. Ve yine Krişna'nın merhameti olduğunu bilmeme rağmen, onun ellerini tam olarak tutamadığım için derin üzüntü çekiyorum.

neden?

Başkaları ağlarken gülemiyorum. En yüce mutluluk olan Tanrı'yla sevgi paylaşmak dahi acılaşır. Bu maddi dünyada mutluluğu aramıyorum. Başkalarının mutluluğunu arıyorum. Bu yoldaki çabam aslında en maceralı neşedir.


. . . sometimes I struggle, struggle and struggle to save a soul from the ocean of birth and death.

Although knowing that saving him never depends on my own strength but to Krishna, still I extend my hands to the farthest point possible in compassion. And although I know that it is still Krishna's mercy, I do feel deeply pained to not being able to grasp his hands fully.

why?

I am not able to smile while others cry. Even the highest happiness of sharing love with God, gets bitter. I do not seek happiness within this material world. I seek others happiness. This way, my struggle is actually a most adventurous joy.

28 Aralık 2005 Çarşamba

arany pillangó

altın kelebek
koyu yağmur bulutları
a l t ı n d a
rüzgarla
fısıldıyor.


golden butterfly
u n d e r
dark rain clouds
is whispering
with wind.


27 Aralık 2005 Salı

gyógyszer

İnsanlara "söyleyin ve mutlu olun" diyoruz. Kutsal isimlerin söylenmesinde fevkalade saadet saklı. Hare Hare!

Yine de, düzenli olarak zikredenler, yeterli bilgisi ve tadı olanlar dahi bazen kendilerini mutsuz hissederler. Peki bu nasıl olur? Yanıt bulabilmek için yeterli bilgi ve zekaya sahip değilim ama sanırım iki sebebi var.

"Hare Hare'yi" unutuyoruz.

ya da

"Hare Hare" içine öylesine derin iniyoruz ki, eşsiz güzelliği bizleri acı tatlılığın lezzetini almamıza sebep oluyor.

Her türlü çaresiz durumda, sadece kalbinizin "Hare Hare'ye" devam etmesine izin verin. O tek ilaç, gününüz nasıl olursa olsun, size saniyeler içerisinde kahkahalar verecektir. Eğer Krişna'yı her zaman hatırlayabilseydik, O'nun sıcak sevgisini daima herkese yansıtabilirdik. Şimdi, BÜYÜK bir gülümseyiş görüyorum?? :-) evet evet.. lütfen yapın. Bu gece Sri Gauri'ye, "Bu bloğu Sana bırakıyorum." dedim. Herşey O'na ait ancak ben O'nun özellikle ekstra sorumluluk almasında direttim, her ne gerekirse buraya yazmış olmalı... şimdi çok uykuluyum, yatağa gidiyorum.



We are telling people, "chant and be happy." Within the chanting of the holy names, immense bliss is hidden. Hare Hare!

Yet, even those who regularly chant, have enough knowledge and taste may sometimes feel unhappy. So how does this happen? I dont have much knowledge nor intelligence to find an answer but I feel there might be two reasons.

We forget "Hare Hare."

or

We go so deep into "Hare Hare," its unique beauty makes us taste bitter sweetness.

In any hopeless case, just let your heart continue "Hare Hare." That is the only medicine, it will bring you laughters in seconds, however your day may be. If only we could always remember Krishna, then we would always be able to reflect His warm love upon everyone. Now, I see a BIG smile?? :-) yes, yes.. please do. Tonight, I told Sri Gauri, "I leave this blog onto You". Everything belongs to Her, yet I insisted She takes extra charge, so She should be writing whatever needed. . . I'm too sleepy now, going to bed.


26 Aralık 2005 Pazartesi

köszönöm

Teşekkür ederim Krişnam, sadece Senin bilincinde olma ve güneş gibisi yok.

"O bütün ışıklı nesnelerin ışığının kaynağıdır. O, maddenin ve karanlığın ötesindedir ve tezahür etmemiştir. O, bilgidir, bilginin hedefidir, ve bilginin kazancıdır. O, herkesin kalbindedir."

Thank you my Krishna, there is nothing like the sun and just being in Your consciousness.

"He is the source of light in all luminous objects. He is beyond the darkness of matter and is unmanifested. He is knowledge, He is the object of knowledge, and He is the goal of knowledge. He is situated in everyone?s heart."

Köszönöm szépen Krisnám. . .

"Ö a fény forrása minden fénylö testben. Túl van az anyag sötétségén, smegnyilvánulatlan. Ö a tudás, a tudás tárgya és a tudás célja. Mindenki szivében jelen van."

[Bg 13.18]


25 Aralık 2005 Pazar

mmmm. . .

mmmm. . . güneş ve dinlenme!! :-)

mmmm. . . sun and rest!! :-)

mmmm. . . nap és pihenés!! :-)


tudás

Yorgunum. Bu gece Prabhupada konuşacak.

"... bu vücudun ötesinde bulunan ruh-can ile ilgili olan bilgiye erdem halindeki bilgi denir; dünyevi mantık ve akli tahminlerle çeşitli teoriler ve doktrinler üreten bilgiye ihtiras halindeki bilgi denir, ve sadece vücudu rahat ettirmekle ilgili olan bilgiye cehalet halindeki bilgi denir."


I'm tired. Tonight Prabhupada will speak.

"... knowledge concerning the spirit soul beyond this body is called knowledge in the mode of goodness, knowledge producing many theories and doctrines by dint of mundane logic and mental speculation is the product of the mode of passion, and knowledge concerned only with keeping the body comfortable is said to be in the mode of ignorance."


Fáradt vagyok. Ma este Prabhupada beszel.

"Más szóval tehát a testen túli lélekröl szoló tudás a jóság minöségébe, a közönséges logikára és elmebeli spekulációra épülö, sokféle elméletet és doktrinát létrehozó ismeret a szenvedély kötöerejébe, mig az oldan tudás, melynek célja egyedül a test kényelmének fenntartása, a tudatlanság kötöerejébe tartozik."


[Bhagavad-gita 18.22]

24 Aralık 2005 Cumartesi



:-)

kar

geldi

!!!!!!!!



:-)

snow

came

!!!!!!!!



23 Aralık 2005 Cuma

néha

Bazen,
günler geceye kayar
düşünceler gelgit gibi kabarır
engin sessizliğin okyanusunda.

Ve sabah derin bir nefes,
beyaz bir çiçek
uyanmış.



Sometimes,
days merge into nights
thoughts swell up like tides
in ocean of great silence.

And a deep breath in morning,
a white flower
has awaken.

22 Aralık 2005 Perşembe

nitai

Nitai'den
size
yumuşak
adımların
sesi




voice of
soft
steps
from Nitai
to you

21 Aralık 2005 Çarşamba

anya

ne utanç verici. . . her hareket edişimde
ayaklarım yeri dövüyor,
bütün ineklerin
annesini.

how so shamefull. . . everytime I move
my feet beats the earth,
mother
of all cows.

20 Aralık 2005 Salı

banyan



Bütün ağaçların içinde Ben banyan ağacıyım.


Of all trees, I am the banyan tree.

Valamennyi fa közül a banyan vagyok.








[Bhagavad-gita 10.26]

19 Aralık 2005 Pazartesi

hova tüünt? :-)

üstüne bastığım ot ne kadar alçak gönüllü . . şikayet etmiyor.

sığındığım, meyve ve çiçeklerini aldığım, kestiğim ağaç ne kadar hoşgörülü . . şikayet etmiyor.

ve Hare Krişna'yı zikretmek için insanın ottan daha alçak gönüllü, ağaçtan daha hoşgörülü ve hiçbir saygı beklentisi olmaması gerektiğini okuyorum.

ah böylesine niteliklerle süslenmiş o adanmışlar kalbe öylesine hoşnutluk verir ki, onlarla beraber olmak hemen derin mutluluk verir.

ya ben ne zaman Hare Krişna zikredeceğim? Güneş yakında doğacak, ve düşünüyorum, benim alçak gönüllülüğüm, hoşgörüm ve saygım nereye gitti?



how humble the grass I step on . . protests not.

how tolerant the tree I take shelter, fruits and flowers, then cut . . protests not.

how peaceful the devotee I meet . . and receive all respects.

and to chant Hare Krishna, I read that I must be humbler then a grass, more tolerant then the tree and have no expectation of respect.

oh those devotees enamelled with such qualities are so pleasing to the heart, their association brings immediate bliss.

and when will I chant Hare Krishna? Sun will rise soon, and I'm thinking, where has my humility, tolerance and respect gone?

18 Aralık 2005 Pazar

Hare Hare

Rabb'i görmeyi arzuluyor musunuz? Ben hakikaten bilmiyorum.. ama isimlerini şarkılarla söylemeyi seviyorum :-)

Krişna söyler,
"Ben ne ruhsal krallıkta ne de yogilerin kalplerinde bulunurum; Benim adanmış kullarım nerede isimlerimi söylüyorsa, O Narada, Ben orada dururum!"
- Padma Purana


Are you desiring to see the Lord? I honestly dont know.. but I love to chant :-)

Krishna says,
"I dwell not in the spiritual kingdom, nor in the hearts of yogis; where My devotees are chanting, there, O Narada, stand I!"
- Padma Purana

17 Aralık 2005 Cumartesi

könyörületes

Birkaç limon aldım ve alışveriş arabama koymak için arkamı döndüm. . . ve durdum, kıpırdamadan durdum. Gözlerim öte tarafta pek çok, çok arkadaşları, abi ve ablaları görmüştü. . . çıplak, yatıyor ve soğuk kancalarla asılı duruyorlardı. Zaman durdu. Gözlerimi uzaklaştıramadım, sabitleştiler ve derinden üzüldüler. . sonra bir şekilde hareket ettiler.. çaresizlik.

Şimdi sizlere sorabilir miyim, lütfen annenizi bir kasabın kancasında asılı düşünün. Evet. Yapın. İşte o denli çok canım acıdı.

Bir ineğin de canı acır. Size açıkça söyleyemez, "Lütfen beni öldürme," ama kalbinden söyler. Zekamız bunu duyabilir, insanoğlu olarak gerçek ilerlemiş ve sorumlu yerimiz budur.

Bir kaplan da koşar ve bir geyiği öldürür ama sadece ihtiyacı olduğunda. Geyiğin kalbini duyamaz ama her gün bir geyik öldürmez, çok, pek çok hafta aç gezinmek zorundadır.

Yüksek zekamız çok değerli bir armağandır ve onu nasıl kullandığımıza göre daha çoğuna ya da azına ödüllendiriliriz.

Lütfen tüm canlılara daha şefkatli olmaya çalışın. Öldürmeden de yaşayabiliriz.



I took a few lemons and turned my back to put them in shopping car. . . and I stood, stood still. My eyes have met on the other side, so many, many friends and brothers, sisters. . . lying naked and hanged with cold iron hooks. Time stopped. I couldnt move my eyes away, they got fixed and deeply sad. . then moved somehow.. hopelessness.

May I ask you now, to please think your mother hanging on a butchers hook? Yes. Do it. That is how bad it hurt.

And a cow also gets hurt. She is not able to tell you openly, "Please, dont kill me" but she says from her heart. Our intelligence can hear it, that is our real advanced and responsible position as human beings.

A tiger also runs and kills the deer but only when needy. He can not hear deers heart but does not kill a cow everyday, he has to go in hunger many many weeks.

Our high intelligence is a precious gift and we are awarded for more or less, according to how we utilise it.

Please try be compassionate to all beings. We can live without killing.

16 Aralık 2005 Cuma

Gauri Gaura Krisna



















This morning I became very touched to see
"Visszatérés, a reinkarnáció tudománya" standing right next to Sri Govardhan-Lal. I'm praying so we will be able to offer many many beautiful books. Here is Gauri Gaura Krisna, They are very happy with all Sankirtan and singing. Nisanta-lila mataji had desired to have a darshan of Them, so here They are, sending all dear devotees LOVE and SAKTI :-)

15 Aralık 2005 Perşembe

az Úr kegyének

Adanmış kişi her ne zaman bir zorluk, veya rahatsızlıkla karşılaşırsa, bunun Rabb'in bir rahmeti olduğunu düşünür. "Geçmişte yaptığım kötülükler sağolsun, şimdi çekmekte olduğum acılardan çok, çok daha fazlasını çekmeye layığım. Rabb'in insafından dolayı çekmem gereken tüm cezayı almıyorum. Tanrı'nn Yüce Kişiliği'nin rahmetiyle bu cezanın sadece ufak bir bölümünü çekiyorum" diye düşünür. Bundan dolayı o, birçok zorlu koşullara rağmen daima sakin, sessiz ve sabırlıdır. Ayrıca adanmış kişi herkese kibardır, düşmanına dahi.
[Bg. 12.14]


Whenever a devotee is in distress or has fallen into difficulty, he thinks that it is the Lord?s mercy upon him. He thinks, "Thanks to my past misdeeds I should suffer far, far greater than I am suffering now. So it is by the mercy of the Supreme Lord that I am not getting all the punishment I am due. I am just getting a little, by the mercy of the Supreme Personality of Godhead." Therefore he is always calm, quiet and patient, despite many distressful conditions. A devotee is also always kind to everyone, even to his enemy.
[Bg. 12.14]


Ha a bhaktának syenvednie kell, vagy megpróbáltatások érik, azt az Úr kegyének tekinti. Így gondolkodik:"Múltbeli büüneim visszahatásaként sokkal többet kellene szenvednem. Nem más ez, mint a Legfelsööbb Úr kegye, hogy nem kapok meg minden büntetést, amit megérdemelnék. Az Istenség Legfelsööbb Személyisége kegyébööl csak egy keveset kapok belööle." A bhakta éppen ezért a sok szenvedés ellenére is örökké nyugodt, csendes és türelmes. Mindig kedves mindenkihez, még ellenségeihez is.
[Bg. 12.14]

14 Aralık 2005 Çarşamba

szégyenkezik

Ey Krişna! Vasfım yok Seni görmeye
ya da sesini duymaya.

Ve ne demeli Senin hizmetçilerini görmeye
ya da onlarla konuşmaya.

Lütfen kaybolayım derhal ki
daha fazla rahatsızlık vermeyeyim

En yumuşak kalplerin okyanusunda
dalgalar yapmayayım

Lütfen şimdi boğulayım
ve ufak bir kum olayım ki

üstünde dinlensinler.



O Krishna! I'm not qualified to see You
or to hear Your voice.

And what to say of seeing Your servants
or to talk with them.

Please let me disappear at once
so I disturb no more

Let me not make waves
on the ocean of softest hearts

Please let me drown now
and become a tiny sand

so they rest on.

olvasó vált a szerelem

Sevgili dostlarım Manorama ve Gaura Sakti prabhu'nun günlüklerini okumayı çok seviyorum. Yalnız okuyuşumda ufak bir boyut farkı var, sizlere tam olarak ne yazdıklarını söyleyemem. Peki bu nasıl bir "sevgi ile" okumadır? Az önce ne oldu okuyun, biraz anlayabilirsiniz:

Macarcayı anlamaya çabalarken kelimeler arasında kendimi kaybetmekten başka bir yere gidemediğimi görerek kendime çok kızdım ve küçük sözlüğü bıraktım, BAAMMM!!!. . .

Ne yapmalı. . . yerine Bhagavad-gita'yı aldım ve Krişna'nın şu sözleri derhal kalbimi serinletti:

"Bütün bu faaliyetler, bağımsız olarak, veya herhangi bir sonuç beklemeksizin yapılmalıdır. Ey Prtha'nın oğlu, bu faaliyetler görev olarak yapılmalıdır. Benim nihai fikrim budur."
[Bg. 18.6]

Krişna'nın bize nasıl da yakın olduğunu görmek şaşırtıcı.

Sonra açıklamayı okudum ve şu sözler dikkatimi çekti, "Krişna bilincine ulaştıran herşeye cesaret verilmelidir." Hmm . . evet! Sadece bir iki kelime Macarca bilsem dahi yine de, daima çok çok güzel tadı var.

Okumak, okumak ve okumaya devam ettikçe Macarcayı öğrenebilir ya da öğrenemeyebilirim ama daha değerli olan şu ki, kendimi Krişna'nın tatlı bilinci ile şöyle ya da böyle bir ilişkide tutabilmem.

Şimdi, Türkçe öğrenmek isteyen birisi var mı? :-) (Acımasız bir yaradılışım var!)

Jai Sri Radhey!




I like to read my dear friends Manorama and Gaura Sakti prabhu's diaries. Only, there is a slight dimension difference in my reading, I can not exactly tell you what they write. So, what kind of reading "with love" is this? Read what happened just few minutes before, you may have an idea:

I got very angry to myself putting the small dictionary away BAAMMM!!!. . . seeing I go nowhere then loosing myself in between words, trying to understand Hungarian.

What to do. . . I took instead the Bhagavad-gita and these words of Krishna cooled my heart immediately:

"All these activities should be performed without attachment or any expectation of result. They should be performed as a matter of duty, O son of Prtha, That is My final opinion."
[Bg. 18.6]

Amazing to see how close Krishna is with us.

Then I went on reading the purport and this sentence got my attention, "Everything that leads to Krishna consciousness must be encouraged." Hmm.. yes! Although I understand few words of Hungarian still, it is always tasting very very nice.

As I go on reading reading and reading, I may or I may not learn Hungarian but more precious is that I somehow keep myself engaged in the sweet consciousness of Krishna.

Now, is there someone desiring to learn Turkish? :-) (I am cruel natured!)

Jai Sri Radhey!

13 Aralık 2005 Salı

friss fü

Günlerimi, uykumu ve uyanıklığımı düşünüyorum.

Yaşamımı nasıl geçirdiğimi, neleri neden yaptığımı. . .

Kendime soruyorum, başkalarının kalplerini incitiyor muyum, ya da sıkıntı veriyor muyum?
Evet. . . hem de çok

Bugünlerde, inekler aklımda, belki de beynimde taze ot buldular :-) Sonra, şu satırları okudum,

"Dindar prensipleri ondan anlayabileceğimiz için inek faydalı olmasına rağmen, o şimdi fakir ve yavrusuz bırakılmış. Bacakları bir sudra tarafından dövülmekteydi. Gözlerinde yaşlar vardı, ıstıraplı ve zayıftı. Tarladaki azıcık bir ot için özlem duyuyordu."
Srimad Bhagavatam, 1.17.3

"İnek gözlerinde yaşlarla ayakta durur, sudra sütçü inekten suni olarak sütü alır, ve süt bittiğinde inek kesilmek üzere gönderilir. Bu büyük günahkar faaliyetler günümüz toplumunun yaşadığı tüm dertlerin sorumlusudur. İnsanlar ekonomik gelişim adına neler yaptıklarını bilmiyorlar."
A.C. Bhaktivedanta Swami Srila Prabhupada




Thinking of my days, sleep and awakenings.

How I spend my life, what I am doing for what. . .

I am asking myself, am I hurting anyones heart or giving distress? Yes.. so many

These days, cows are occupying my mind, maybe they found some fresh grass in my brain :-) Then, I read these lines below,

"Although the cow is beneficial because one can draw religious principles from her, she was now rendered poor and calfless. Her legs were being beaten by a çüdra. There were tears in her eyes, and she was distressed and weak. She was hankering after some grass in the field."
Srimad Bhagavatam, 1.17.3

"The cow stands with tears in her eyes, the sudra milkman draws milk from the cow artificially, and when there is no milk the cow is sent to be slaughtered. These greatly sinful acts are responsible for all the troubles in present society. People do not know what they are doing in the name of economic development."
A.C. Bhaktivedanta Swami Srila Prabhupada

12 Aralık 2005 Pazartesi

mosolyod

kişisel çıkar olmadan vererek, sadece sevgiliyi memnun etme arzusu ile, sevgimizi ifade ederiz.

. . . benim kalbim nerede, vermek, vermek ve vermek için?

verebilmeyi arzuluyorum ama başım dertte, çünkü kalbimi görmeden, diğerini göremiyorum.

. . . içime dönüyorum, derin . . . dışıma dönüyorum, derin . . . göğe bakıyorum

ve bulutlara soruyorum

. . . benim kalbim nerede, vermek, vermek ve vermek için?

gülümsüyorlar

file soruyorum

. . . benim kalbim nerede, vermek, vermek ve vermek için?

gülümsüyor

bulmayı arzuluyorum ama başım dertte, çünkü herkes gülümsüyor.

. . . nerede . . . gülümse . . . kalbim . . . gülümseyiş ver . . . Diğeri gülümseyişlerde.

:)

by selfless giving, with the desire only to please the beloved, we express our love.

. . . where is my heart to give and give and give??

i desire to give, but i am in trouble, because without seeing my heart, i can not see the other.

. . . i turn deep within . . . i turn deep without . . . i look up the sky

and ask the clouds

. . . where is my heart to give and give and give??

they smile.

i ask the elephant

. . . where is my heart to give and give and give??

he smiles.

i desire to find out, but i am in trouble, because everyone smiles.

. . . where. . . smile . . . is my heart. . . give smile. . . the Other is in smiles.

:)

11 Aralık 2005 Pazar

vakond



Have you ever seen a mole? Few times I did, our cat used to hunt and bring in the front of our door, "A gift to you!!" he would say I guess :-) This came to my mind now because a friend told me he that he is blind. Not in the physical way we might think, but on the spiritual level, a blindness that keeps us away from seeing ourselves, others and also God. A blindness that makes us appear heartless.

A mole usually spends her time underground, digging earth with great determination. She uses her hands, legs, body in full strength and opens varieties of tunnels. Her mind and intelligence is very sharp on all underground duties and for all these, she needs no eyes to see. But then, for the most vital necessity of food, she uses a completely another kind of sense organ which has nothing to do with touching, the nose. And in some species, this nose is so delicate, it is nearly non-different then a flower.

So, what I am saying here? It is true that no matter how much we endeavor to see our hearts, others hearts and Krishna's heart, somehow we are like a small mole, more or less blind. Yet, we have all the equipment to make ourselves a little comfortable. And how delicate our nose is depends on our freewill and our eagerness to taste better food. Every intelligent person can see that spiritual tastes are pretty well higher then the material ones which bring only temporary happiness. So when we make our choice towards more spiritual understanding, we can not be satisfied with the bugs we catch here and there on earth. . . we start to take a deep breath and smell around. We dig a hole up the tunnel and courageously face the sun. So by using our nose intelligently, we gradually "see" around, "see" all hearts.

Maybe the hardest side of this endeavor is to be courageous. How else could we see a mole if cats werent hunting? They dont walk around much... Similarly, we dont like to keep our hearts open. Just like that mole with a flower like "star nose" in picture, wont let that star open all time. We are afraid of being misunderstood or hurt, we rather "protect" that nose then taking risks... but soon, in such attitute, we ourselves get unhappy. Why? Our nature is such that we can only be really happy if we share our hearts.

This is so much important that the great spiritual teacher, Srila Rupa Goswami indicates in his Sri Upadesamrta, guhyam akhyati prcchati; revealing one's mind in confidence. Somehow or other, in different levels due to different circumstances, if we try to always give our hearts a space "to live," then we will be always smiling. How can this be? Heart represents the seat where your very self, individual soul is sitting and next to her is the presence of conscience or technically, the supersoul, paramatma. So the more we give space to our soul, the more she can smell and talk with paramatma, naturally bringing the ability to see others hearts, as paramatma is conscious of all. Our advancement in seeing hearts depends on our attitude. We do have strong arms due to continiously opening tunnels and digging. . . but dont get illusioned and hold your heart tight. Let your confidence grow in her, she will blossom and show you great tastes.




Siz hiç bir köstebek gördünüz mü? Ben bir iki defa gördüm, kedimiz avlardı ve kapımızın önüne getirirdi, "Al sana bir hediye!" derdi sanırım :-) Bu şimdi aklıma geldi çünkü bir arkadaşım bana kör olduğunu söyledi. Düşünebileceğimiz gibi fiziksel anlamda değil, ama ruhsal seviyede, bizi kendimizden, başkalarından ve Tanrı'dan uzak tutan bir körlük. Bizleri kalpsiz gösteren bir körlük.

Köstebek genelde zamanını toprağı büyük kararlılıkla kazarak yeraltında geçirir. Ellerini, ayaklarını ve tüm bedenini tüm gücüyle kullanarak çeşitli tüneller açar. Aklı ve zekası tüm yeraltı hizmetlerinde çok keskindir ve bütün bunlar için görecek gözlere ihtiyacı yoktur. Ama, yaşamsal ihtiyaç olan yiyeceğe gelince, dokunmayla hiç ilgisi olmayan, tamamıyla başka bir duyu organını kullanır, burun. Ve bazı türlerde bu burun öylesine narindir ki, neredeyse bir çiçekten farkı yoktur.

Peki ben ne söylüyorum? Her ne kadar kalbimizi, başkalarının kalplerini ve Krişna'nın kalbini görmeye çalışalım, şöyle ya da böyle küçük bir köstebek gibiyiz, az ya da çok kör. Yine de, kendimizi biraz rahat ettirecek malzememiz var. Burnumuzun ne kadar narin olduğu kendi hür irademize ve daha iyi yiyecekleri tatmaya duyduğumuz gayretimize dayanır. Her zeki kişi ruhsal tatların sadece geçici mutluluk veren maddi tatlardan oldukça çok yüksekte olduğunu görebilir. Öyleyse, ruhsal anlayış yolunda seçimimizi yaparken toprakta şurda burda yakaladığımız böcekler bizleri tatmin etmez. Tünelin yukarısına doğru bir delik kazarız ve cesaretle güneşle yüzleşiriz. Yani, burnumuzu zekice kullanarak, yavaş yavaş çevremizi "görürüz," tüm kalpleri "görürüz."

Belki de, bu çabanın en güç yanı cesaretli olmak. Kediler avlamasaydı köstebeği nasıl görebilirdik? Pek etrafta yürümezler... Benzer şekilde, bizler de kalplerimizi açık tutmayı sevmiyoruz. Aynen resimdeki çiçeğe benzer "yıldız burun" köstebeğin yıldızını her zaman açık tutmaması gibi. Yanlış anlaşılmaktan ya da incinmekten korkuyoruz, risk alacağımıza o burnu "korumayı" yeğliyoruz. . . ama bu tavırla, çok kısa sürede kendimiz mutsuz oluyoruz. Neden? Doğamız şu ki, gerçek mutluluğa kalplerimizi paylaşabilirsek ulaşabiliyoruz.

Bu öylesine önemli ki, büyük manevi öğretmen Srila Rupa Goswami, Sri Upadesamrta'sında ifade eder, guhyam akhyati prcchati; güvenle aklımızı açmamız. Şöyle ya da böyle, değişik koşullar nedeniyle değişik seviyelerde, kalplerimize "yaşayabileceği" yeri daima vermeye çalışırsak, o zaman daima gülümseyeceğiz. Bu nasıl olacak? Kalp sizin kendi bireysel ruhunuzun oturduğu koltuğu sembolize eder ve onun yanında vicdan vardır, ya da teknik olarak, üstün ruh, paramatma. Yani ruhumuza biz daha çok yer verdikçe, o daha çok koklayabilir ve doğal olarak başkalarının kalplerini görebilme kabiliyetini getiren paramatma ile konuşabilir, çünkü paramatma herkesin bilincindedir. Kalpleri görebilmedeki ilerleyişimiz kendi tavrımıza bağlıdır. Devamlı olarak tünel açtığımızdan ve kazdığımızdan kuvvetli kollarımız var. . . ama yanılsayıp da kalbinizi sıkı tutmayın. Ona olan güveninizin gelişmesine izin verin, çiçek açacak ve size müthiş tatlar gösterecektir.

10 Aralık 2005 Cumartesi

megfelelö "hogy"

Saklayamam.
Büyük ıstırap içerisindeyim, Vrindavan'ı ve O'na adanmışlıkla hizmet veren kutsal ruhları özlüyorum.
Bu durumda, herhangi bir "nasıl" sorusu anlamını yitiriyor çünkü her ne olursa olsun, özlem orada, ve tek çıkış yolu benim "nasıl"ın üstünde olmam, iyi ya da kötü olsun, şu veya bu olsun . . . eğer bir şekilde tatmin olabilmeyi başarabilirsem, bu biraz rahatlık verecek. Sadece biraz, evet. . çünkü bu özlem ruhsal, tamamen üstünde olamam. . ama az acı da olsa, daima tatmin olmamla çok lezzetli bir hale gelecek. Bu benim hedefim. Kullanabileceğim en yerinde "nasıl," bu rahat içselliğe nasıl ulaşacağım. Şimdiye dek, gördüm ki en güçlü araç devamlı capa yapmak. Bir şekilde, bu daima gülümseyiş getiriyor. Hare Hare :-)
Hakikaten ruhsal sıkıntıdan daha yükseği yok. Öyleyse, eğer kendinizi bir şekilde sıkıntıda hissediyorsanız lütfen şu tatlı isimleri söyleyin:"Hare Krişna Hare Krişna Krişna Krişna Hare Hare, Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare." Bırakın kalbiniz dışarı çıksın ve neşeyle söylesin, bu tüm sorunlara çare olacaktır.


I can not hide.
I am in great distress, longing for Vrindavana and to those holy souls serving Her in devotion.
In this condition, any question of "how" ceases its meaning because in any way, longing is there, and the only way out is I be above the "how," either good or bad, this or that. . . if somehow I may manage to be satisfied, that will bring a little relief. Only a little, yes. . because this longing is spiritual, I can not be totally above it. . but even if a little bitter, through always being satisfied, it will become very tasty. This is my goal. The only appropriate "how" I may use is that, how I will reach this comfortable innerself. Till now, I've seen the most powerful tool is doing japa continiously. Somehow, it always brings a smile. Hare Hare :-)
There is truely no higher distress then spiritual. So, if you somehow find yourself stressed, please try to chant these sweet names: "Hare Krishna Hare Krishna Krishna Krishna Hare Hare, Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare." Let your heart come out and sing it in joy, it will cure all troubles.

Vrindavana

Sri Vrindavan'ı özlüyorum. Zamansız bir yer düşünün, bu dünyanın dışında... orası Vrindavan. Rengarenk kuş sesleri ile çevrili, şarkı söyleyen ağaçlar ve dans eden sis. Orada, değdiğiniz kum kendinden ışıldar.

Vrindavan'ın ineklerini özlüyorum. Kalbim ne çaresiz, onların bakışlarını, huzurlu yürüyüşlerini göremediğinden.. . burada, Istanbul'da, bir araba denizi içindeyim, arabalar, arabalar, inekler.. . evet, onları inek olarak görüyorum, kırmızı, mavi.. büyük, küçük.. .

Ey benim Radham! Sen beni derinden kandırdın! Vrindavan'da yaşamama izin verdin, ve burada
ben deli oldum. Lütfen bu rüyanın devam etmesini sağla, daima Sri Vrindavan Dham'ı hatırlayabileyim. Bu düşmüş ruh gönlünü zamansızlığa ve mutluluğa ulaştıran Senin yüce merhametine bir sebep göremiyor.

Sri Vrindavan'ı özlüyorum. Yalvarıyorum, daha da çok özleyebilmek için, böylece tüm düşmüş kalplere bir şekilde Vrindavan'ı verebilirim. Vrindavan mutluluktur.



I am missing Sri Vrindavana. Think of a place that is out of time, out of this world... that is Vrindavana. It is surrounded with colorful voices of birds, singing trees and dancing fog. There, the sand you touch is self effulgent.


I am missing cows of Sri Vrindavana. How desperate my heart is, not being able to see their smiling looks, peacefull walks.. . here in Istanbul, i am in the midst of a sea of cars, cars, cows.. . yes, i see them as cows, red, blue.. big, small.. .

Oh my Radha! You have tricked me deeply! You let me live in Vrindavana, and here I've become mad. Please let this dream continue, let me always remember Sri Vrindavana Dhama. This fallen soul can not see any cause to Your great mercy, freeing my heart into timelessness and bliss.

I am missing Sri Vrindavana. Begging to miss more and more, so I may somehow bring Vrindavana in all fallen hearts. Vrindavana is happiness.

9 Aralık 2005 Cuma

lassan

Krişna Krişna Hare Hare... yavaş yavaş capa yapıyorum, ...Rama Rama Hare Hare... her birini yavaş yavaş söyleyerek ve duyarak, Hare Krişna Hare Krişna... akıl konuşmakla meşgul, ...Hare Hare... yavaş yavaş capa yapmaya devam ediyorum, Rama Rama... Hare Hare... Krişna Krişna... Gaura Bhakta Vrinda... Hare Krishna... yoruluyor ve bana dönüyor, ...Hare Hare... benimle beraber yavaş yavaş capa yapmaya başlıyor, Krişna Krişna Hare Hare... ve sıcak mutluluğa dalıyoruz... Hare Hare... kış göğünde bir an beliren, Hare Hare... ve bizlere "ben buradayım" diyen, Hare Hare... öğle vaktindeki güneş gibi.


Krishna Krishna Hare Hare... I am chanting slowly slowly, ...Rama Rama Hare Hare... saying and hearing each slowly slowly, Hare Krishna Hare Krishna... mind is busy talking, ...Hare Hare... i go on chanting slowly slowly, Rama Rama... Hare Hare... Krishna Krishna... Gaura Bhakta Vrinda... Hare Krishna... she gets tired and turns to me, ...Hare Hare... starts chanting with me slowly slowly, Krishna Krishna Hare Hare... and we dive into warm bliss... Hare Hare... like sun in noon time, Hare Hare... appears briefly in winter sky, Hare Hare... and tells us "I am here."

8 Aralık 2005 Perşembe

édes álom

Bir rüya görerek şimdi yataktan hızla kalktım ve gerçekle nasıl ilişki içinde olduğunu görerek şaşkınlaştım.. rüyada bir doktor tarafından sorgulanıyordum, beni tam olarak anlayamıyordu, ben de fazla önemsemiyordum ve sığ görüşlerini biraz dinledikten sonra sıkıldım ve bazı hastaların konuşmalarını duymaya başladım, sanırım çocuk bekliyorlardı ve konuşup yaşadıkları deneyimlerini paylaşıyorlardı... derken aklım hemen düşündü, Hey! Govardhan-Lal, o bütün çocukların neşesi! Ve pek çok oyuncağı var, o çok tatlı! Bütün çocukların onu görmesi gerektiğini düşündüm ve onların doğal olarak bundan çok mutlu olacaklarını düşündüm.. sonra uyuyamadığımı hissettim, Govardhan-Lal'ı görmeyi isteyerek interneti açtım. Benim ana sayfam Manorama prabhunun sitesi, ve kendime bir şekilde dedim, ilk radyo şarkısını dinleyeyim, her ne olursa olsun... Govindam çıktı! Sonra galeriye klikledim ve bugünkü resimlere baktım ve hakikaten şaşkınlaştım :-) Neşeyle gülümseyen bir bebekle karşılaştım ve Govardhan-Lal da bayram kıyafeti ile çok sevimli gülümsüyordu!! şimdi uykuya devam :)












I just came up fastly from bed seeing a dream and got a bit amazed how it became reciprocating with reality. . in dream I was questioned by a doctor, he couldnt really understand me, and I didnt care much and after hearing some more of his shallow views i got bored and started hearing some patients talking, i guess they were all expecting children, talking and sharing what is happening... then my mind thought immediately, Oh! Govardhan-Lal, he is the joy of all children! And he has so many toys, he is so lovely! I thought, all children should see him and they will be happy naturally..this way.. . then i felt i cant sleep, opened internet desiring to see Govardhan-Lal. My home page is
Manorama prabhus site, so, somehow i said to myself, let me play the first radio song whatever it be... came out Govindam! Then, i clicked to gallery, and looked at todays pictures and I was really amazed :-) I met a beautifull baby smiling in joy and also Govardhan-Lal smiling so cutely in holiday outfit!! now back to sleep :)

újra elolvasás

Bhagavad-gita'yı yeniden okumayı arzu ediyorum. Rafımda gözlerimin içine ilgimi bekleyerek sabırsızca bakan pek çok kitabım olmasına rağmen onlardan biraz zaman dileneceğim ve Bhagavad-gita'yı yeniden okumaya başlayacağım.

Neden yeniden okumalıyım? Onu bir defa değil, pek çok kere okudum. Buna Srila Prabhupada geldi ve yanıt verdi, "Kişi Bhagavad-gita'yı itaatkar bir ruhla okumazsa anlayabilmesi çok zordur, çünkü o büyük bir gizemdir." Onu itaatkar bir ruhla okuduğumu hiç sanmıyorum, okumalarım çoğunlukla meraktan, şüpheden ve görevim gereği oldu. Bu nedenle, biraz bilgim olabilir ama bu gizemli bilimin benim pratik hayatıma verdiği sonuç, anlayış nerede?

Ama bu pek de fena bir durum değil, itaatkar olma, kişinin kendisini dürüstlükle ve alçak gönüllülükle teslim edebilmesi kolaylıkla elde edilmiyor. İtaatkarlığın hiç bitmeyen dereceleri var ve her bir adımda daha çok öğrenme ve anlamaya şansımız var. Bhagavad-gita ebediyen var olmakta ve biz kendimizi onu öğrenmeye içtenlikle verirsek, kendi ebedi öz benliğimizi keşfedeceğiz.

Bunu yapabilecek miyim? Bilmiyorum... Konuşmak ve yazmak yapmaktan daha kolay. Sanırım sırf çok zevkli olduğundan onu yeniden okumak beni cezbediyor, oldukça duyularımın hakimiyetindeyim. Diğer yandan, ancak kendi anlayışımı geliştirerek daha faydalı bir insan olabileceğimin farkındayım... (hmm sanırım kendi özümü keşfetmek pek ilgimi çekmiyor) Ama her nasılsa, itaatla okuduğunuz anda sizi müthiş bir mutluluk kucaklayacak :-)



I have a desire to read Bhagavad-gita again. Although I have many books on the shelve, looking into my eyes and waiting impatiently for my attention, I'll beg some time from them and start to re-read Bhagavad-gita.

Why should I re-read? I've read it not once but many times. To this, Srila Prabhupada came and gave an answer, "Unless one reads the Bhagavad-gita in a submissive spirit, it is very difficult to understand, because it is a great mystery." I dont think I've ever read it submissively, my readings were mostly out of curiosity, suspicion or out of duty. Therefore, I may have some knowledge but where is the realization, the outcome of that mystical science into my daily practical life?

But this is not a very bad situation, submission, being able to give oneself honestly and humbly in surrender is not easily acquired. There are never ending degrees of submissiveness and on each step we have a chance to understand and realize more. Bhagavad-gita is eternally existing and if we engage ourselves in sincerely learning it, by meditating and also applying it into our lives, we will discover our eternal selves.

Will I be able to do this? I dont know... Speaking and writing is easier then doing. I think I am attracted to re-reading it not out of reaching a goal, but just because it gives so much pleasure, I am a very much sense-run person. On the other hand, I'm aware that only by developing my realization I may become a more useful person... (hmm.. seems discovering myself is not my interest) But in any case, once you read submissively, an immense bliss will hug you :-)



Ez a mü nagy rejtély, ezért mindaddig, amíg nem alázatos szellemben olvassuk, rendkivül nehéz megérteni.

7 Aralık 2005 Çarşamba

megjegyzés

Yazmayı unutmuşum, ben de bir katilim :-)

I've forgotton to write, I am also a murderer :-)

civilizáció

"Sizin ülkenizde köpek korunuyor, inek ise öldürülüyor. Köpek insanın en iyi dostu olarak görülüyor, sokağa dışkı ve idrarını yapıyor. Dışkısı, idrarı ve sütü ile en saf inek ise mezbahaya götürülüp yenmek için öldürülüyor. Bu nasıl bir medeniyettir?"
Srila Prabhupada, Letter to Rupanuga, December 7, 1975

Prabhupada, hakikaten bilmiyorum bu nasıl bir medeniyettir. Üstünde her düşünüşümde kendimi çok kötü bir kabustaymış gibi hissediyorum. Lütfen beni bu kabustan dışarı tekmele ki ayakta durabileyim ve bu katillerle dövüşebileyim. Evet, her ne kadar cahil ya da az zekalı olsalar da onlar katildir, öldüren kişi, katil olur.


"In your country the dog is protected, and the cow is killed. The dog is pasing stool and urine in the street, he is considered the best friend of man, and the cow is all pure, stool, urine, and milk, but they are taken to the slaughterhouse and killed for food. What kind of civilization is this?"
Srila Prabhupada, Letter to Rupanuga, December 7, 1975

Prabhupada, I really dont know what kind of civilization is this. Every time I think on it, it feels like I am in a very bad nightmare. Please kick me out of this nightmare so I may stand up and fight with these murderers. Yes, they are murderers no matter how ignorant or less intelligent they may be, one who kills, becomes a murderer.

6 Aralık 2005 Salı

szivtelen

Ey Radharanim! Seni seven aşkın ruhları görmekle kalbimi tamamen yitirdim. Beni yakında uzaklara taşıyacak rüzgarda umutsuzca duruyorum. Kuru bir ağaca dönüştüm. Hiçbir sevgiyi barındıramıyorum, kalpsiz bir ruh ile nasıl olacaksın? Sensiz bu ruh nerede olacak?


Oh my Radharani! Seeing divine souls in love with you, I have lost my heart completely. I am hopelessly standing in the wind, soon to carry me away. I have become like a dry tree. I can not contain any love, how will you be with a heartless soul? Where will this soul be without you?


béke

Tanrı'ya duyulan bu saf sevgi ebedidir.

Bu aşkın adanmış hizmet seviyesine saf sevgiyle ulaşan kişi mükemmel, ölümsüz ve huzurlu olur.


This pure love for God is eternal.

Upon achieving that stage of transcendental devotional service in pure love of God, a person becomes perfect, immortal, and peaceful. (Narada Bhakti Sutra 3-4)

félelmes

Krişna'yı anlamaya umudum ya da ilgim yok, ama O'nu unutmaktan çok korkuyorum.

I have no hope or interest to understand Krishna, but I am very much fearful to forget Him.

5 Aralık 2005 Pazartesi

változás

Kodlarla oynarken bir şekilde kullandığım blog yeni gönderileri almamaya başladı. Bunun üstüne buna geçtim. Umarım seversiniz.

I played with the codes and somehow the blog template i used stopped accepting new posts. So, i changed into this one. I hope you will like it.

kecses lótusz


bazen mutluluk değişimin yüksek dalgaları altına dalar.

o zaman bir an için,
parlak gün ışığı
mavilere dağılır

ve görebilirsiniz
dans ederek ışıldayan
hava kabarcıklarını

ey pek zarif nilüferler!

arasında dolanan

böylesine anlara hevesliyim
her ne kadar güç de olsa
dalgaların altında nefes tutmak

ey pek zarif nilüferler!

sizleri görmek için, daima nefessiz olmayı diliyorum.




sometimes happiness dives beneath high waves of change.

then for a moment,
bright sun light
diffuses in blues

and you may see
sparkling bubbles
dancing around

o so graceful lotuses!

i am eager for such moments
no matter how hard
it is to hold breath under waves.

o so graceful lotuses!

for seeing you, i pray to be always breathless.

4 Aralık 2005 Pazar

csak Krisna Govinda

. . . bugün yazamıyorum. Belki de, herşey yazmak için değil.

Hare Hare.. Rama Rama Hare Hare.. . Bhaktivinode dedi ki, iyi de olsan kötü de, mutlu ya da üzüntülü, sadece Krishna Govinda'yı söyle.

Hare Hare . .



. . . i am not able to write today. Maybe, not everything is meant to write.

Hare Hare.. Rama Rama Hare Hare.. . Bhaktivinode said, either good or bad, happy or sad, just chant Krishna Govinda.

Hare Hare . .

3 Aralık 2005 Cumartesi

ülöö

martıları seyrediyorum.
oturmuş güneşin batışını izliyorlar
ne düşünüyorlar acaba?

bir zamanlar ben de bir kuştum.
uçmayı hala seviyorum, gözlerimi kapatıyorum ve
dağlar, tepeler, ormanlardan geçiyorum

martı hala oturuyor, ben de.
bugün Prabhupada bana uğradı
sebepsiz merhametini hissettirdi

oturuyoruz, Hare Hare
oturmayı ve düşünebilmeyi seviyorum.

keşke
şu martı kadar kararlı olabilseydim,
kanatlarımla didişmeyi bırakıp
sakince oturabilseydim.

Hare Hare
peki, şimdi biraz capa
Krişna çağırıyor.




i am watching the seagulls.
they are sitting, looking at the sunset
i wonder what are they thinking?

once upon a time i was also a bird.
i still love to fly, closing my eyes
i cross over mountains, hills and forests

seagull still sitting, me also.
today Prabhupada came by
made me feel his causeless mercy

we are sitting, Hare Hare
i do like to sit and being able to think.

if only
i could be as determined as that seagull,
leaving aside scuffling with my wings
sitting in serenity.

Hare Hare
allright, now a little japa
Krishna is calling.

2 Aralık 2005 Cuma

végtelen vágyódó

Düşündün mü,
neden kuşlar gün ağarmadan şarkı söyler?

yıldızlara bir elveda mı?
güneşe bir selamlama mı?

neden karanlıkta, şarkı söylemek?

hayır, hayır bu şarkı söylemek değil,
hiçbir karanlık neşe vermez.

derin bir ağlama olmalı
onları uyandıran

karanlıkta ve soğukta,
kışın ve yazın

her gün

yıldızları ve güneşi
tutana bir ağlayış

bir ebedi hasret,

Hari'yi bir an görebilmek için
şafak ve karanlığın
ince katmanları altından.




Have you thought,
why birds sing before dawn?

a farewell to the stars?
a welcoming to the sun?

why in darkness, singing?

no, no it is not singing,
no dark brings joy.

must be a deep cry
making them wake up

in dark and cold,
winter and summer

every day

a cry for the One holding,
stars and the sun

an endless yearning,

to catch a glimpse of Hari
beneath the thin layers
of dawn and darkness.



kuş . . . { madár }

1 Aralık 2005 Perşembe

köö

Hoşgörülü ve kızgın olmayı arzuluyorum. Nasıl mı?
Buz gibi akan ırmağın içindeki taş gibi.
Öyle kararlı ki, geriye adım atmaz.
Irmak daima akar,
şeklini yuvarlar ve parlaklaştırır.
Keskin zekası yumuşak bir kalple sarılı.




I am desiring to be tolerant and angry. How?
Like a stone in the ice cold flowing stream.
He is so determined, never steps back.
Stream flows continiously,
making his shape rounded and brilliant.
His sharp inteligence is covered with a soft heart.


30 Kasım 2005 Çarşamba

vigyázat Hare Hare

Bazıları sorabilir, bu Gauranga, Hare Hare nedir? Ya da, bazıları düşünebilir, çok az insan anlayabiliyor...

Bu düşmüş kişinin günlüğünü ziyaret ettiğiniz için size alçak gönüllü hürmetlerimi sunuyorum. Adı "Gülümseyen," gülümseyen kişi demek. Bu benim kalbimin konuşması ve o taşmakta; aklım mutlu olsa da olmasa da, o gülümsüyor. Elimde değil. Nasıl oldu bu?

Birkaç yıl önce, aynen sizin şimdi günlüğümü okumanız gibi, garip bir "tanışmam" oldu ve bununla ilgili daha derin birşey kalbimi yakaladı. Daima gülümsüyor ve Hare Hare söylüyorlardı. Çok geçmedi, ben de başladım, Hare Hare. Güzel :-) Hare Hare. Her nasılsa, manevi öğretmenimin önünde yere kapandım, Hare Hare dedim ve o da Hare Hare dedi. Hepsi çok neşeli!! :-) Bana tek sözü Hare Hare söylemeye devam etmemdi, her zaman, her yerde ve koşulda Hare Hare. Biraz matematik de vardı, her gün doğumu ile 1728 defa Hare Hare amanın! Bilmiyorum... saymakta pek becerikli değilim gerçekten.. ve başladım Hare Hare gündoğumu, günduruşu, dünbatımı, aydoğumu, yıldızlar, uyku .. . yürürken, şarkı söylerken, konuşurken ve yazarken Hare Hare.. . açıkçası, duramadım. Bu çok yayılgan ve tehlikeli. Dikkat Hare Hare :-)

Böylece, şimdi de, mantıklı birşeyler yazmaya gayret etsem dahi, o içimden fısıldıyor, Hare Hare. Onun yazılara girmesine izin vermemeli miyim? Hayır, veririm... o çok narin, mutlu ve hep müthiş zevk alıyor, onsuz yapamam. O benim ruhum. O Hare Hare söylüyor, bir tür aşk içerisinde, dünyada eşi olmayan bir tatta.

Bu Hare Hare nedir? Onu, lütfen siz deneyin, söyleyin bir Hare Hare, yine söyleyin, yine söyleyin :-) ben tat ve aşkı bilgisayar harflerinden size ulaştırabilecek bir sihirbaz değilim, egzersiz yapmalısınız. Bugün benim her beden egzersizi için 30kg'a geçmem gibi, öğretmen beni daha çok çalıştırdı.. bunun için şimdi uykuluyum... Hare Hare. Ama kalbim uyumak ya da Hare Hare yerine size bu kelimeleri yazmaya itiyor. Bana bu Hare Hare'nin stadyumlara, büyük konserlere çıkması gerektiğini söylüyor, ve böylece hep beraber dans edelim. Neden olmasın?

Herşey mümkün. Hare Hare söyleseniz de söylemeseniz de, daima sizinle. Hare Hare bizimle konuşuyor, şu anda dahi. Kulaklarımızda bir problem mi var o halde? Belki de.. kalbinizi duymaya çalışın. O orada yaşar, ruhunuzun yanında oturur. Çevremizde ve internette pek çok insanı biliyoruz, ama kendi kalbimizde oturana ne demeli? Bedenimi yatağa atmadan önce, size bir ipucu vereyim... eğer şöyle ya da böyle, az ya da çok Hare Hare'yi bilirseniz, herkes hakkında çok daha fazla bilginiz olur, çünkü Hare Hare bütün kalplerde yaşar. O Mutluluğun kaynağıdır. Sizi mutlu edecek. Hare Hare :-)




Some may ask, what is this Gauranga, Hare Hare? Or, some may think, so few understand...

I'm humbly paying my obeisances to you, visiting this fallen persons diary. It is titled "Gülümseyen" meaning, the smiling one. This is my heart's talk, and she is overflowing, whether my mind is happy or not, she is smiling. I can not help. How has this happened?

Few years ago, just like you are now reading my diary on internet, I had a kind of strange "meeting," but something more deep about it caught my heart. They always smiled and sang Hare Hare. Not long after, I also started Hare Hare. Nice :-) Hare Hare. Somehow, I fell on ground in front of my spiritual master, saying Hare Hare and he said Hare Hare. All so joyful!! :-) His only words to me was to keep on saying Hare Hare, all times, everywhere, in any condition Hare Hare. There were some mathematics going on also, 1728 times Hare Hare with every sunrise wOw! Dont know.. I'm not good in counting really.. so i started Hare Hare, sunrise, sunstand, sunset, moonrise, stars, sleep.. . walking, singing, talking and writing Hare Hare.. . to be honest, I couldnt stop. It is highly contagious and dangerous. Beware of Hare Hare :-)

So, now also, even though I may try my best to write somethings logical, she whispers from within, Hare Hare. Should I not let her come into writings? No, I let... she is so delicate and always so greatly enjoying and happy, I cant do without. She is my soul. She sings Hare Hare, being in some kind of love, taste that has no match on earth.

What is this Hare Hare? That, you try please, say a Hare Hare, say again, say again :-) im not a magician to bring you taste and love from computer letters, you have to exercise. Like, today i changed to 30kg for each body exercise, teacher made me work out more.. so im sleepy now... Hare Hare. But my heart pushes me to write you these words rather then resting or Hare Hare. She tells me this Hare Hare must go up in stadiums, in big concerts, and so we all dance together. Why not?

Everything is possible. Hare Hare is with you all the time, even if you say Hare Hare or not. Hare Hare is talking with us, even now. Somethings wrong with our ears then? Might be.. try to hear your heart. She resides there, sitting near to your soul. We know so many people around us and on internet, but what about that one sitting in our hearts? And before dropping my body on bed, I tell you a hint... if you somehow or other, little or more know of Hare Hare, you will know much more of everyone else because Hare Hare resides in all hearts. She is the source of Happiness. She will make you happy. Hare Hare :-)

Gauranga


Gauranga yapraklarda belirdi, gülümsüyor :-)

Gauranga appeared on leaves, smiling :-)

Gauranga megjelen falevélen, mosolya :-)

29 Kasım 2005 Salı

Hare Hare

serin kumlar
beyaz kanatları kabul etti
bitap ve ıslak
yere serildim

dingin okyanus
kulağıma ulaştı
tatlı ve derin,
Hare Hare

yumuşak kalpler
kanatlarımı tuttu
şarkılarla dalarak
yeşil mutluluğa




cool sands
received white wings
worn and wet,
i lied flat

calm ocean
reached my ear
smooth and deep,
Hare Hare

soft hearts
held my wings
singing and diving,
in green bliss


kanat . . . { szárny }

28 Kasım 2005 Pazartesi

sóvárgó

Pek fena değil... beni yürüttüler, bisiklete bindirdiler ve garip duruşlu aletlere oturttular, ayağımı ve sırtımı nereye koyacağımı bilmekte güçlük çektim :) Bir kere kafamı dahi çarptım, öğretmen endişelendi! Oldukça sıkıcı görünüyor ve hissediliyor ama sonra, çok iyi bir meditasyon olduğunu gördüm. Sanırım 10km kadar yürüdüm, bisiklete bindim ve bedenin değişik kaslarını çalıştıran ağırlık egzersizleri yaptım, ama orada tamamıyla komiktim, bana "daha tempolu!" derken benim hareket etmeye devam edebilmem için öğretmenin ağırlıkları düşürmesi gerekti. "Ağırlıkları çarpma!" of of bu zordu.. sonra hızlı yürüyüş ve bana gülümsedi, "Serbestsin" güzel! :)

Bu aletler pek çok şeyi biliyormuş gibi gözüküyor, tutuyorsunuz, söylüyor "daha sıkı tut!" yapıyorum, ama şimdi de, "elini ve barı kurula!" yapıyorum ve bir kalp resmi bana gülümsüyor. Ne harika! Kalp atışlarımı ve diğer pek çok ne işe yaradığını bilmediğim bilgiyi alabiliyor.. her neyse, kalbimin 80-130 arasında gittiğini gördüm... iyi mi? Bilmiyorum :)

Ve şimdi çok önemli bir parça kağıdım var, bana ne olduğumu söylüyor. Boyum ve ağırlığım ölçüldü ve sonra pabuç ve çoraplarımı çıkartıp bir ağırlık cihazına çıkmam gerekti. Ne söylediğini merak ettiniz mi? İşte:

Beden tipi: Standart
Cinsiyet: Dişi
Yaş: 33
Boy: 162cm
Ağırlık: 52.1kg
BMI: 19.9 (boy ve ağırlık oranı)
BMR: 5442kJ
Günlük minimum kalori ihtiyacı: 1301kcal
Impedance: 534
Yağ%: 18.3%
Yağ ağırlığı: 9.5kg
FFM: 42.6 (kas-kemik-su)
TBW: 31.2 kg (toplam su)

... sonuçta, öğretmen bu 9.5kg'lık yağın azaltılabileceğini ve onun yerine kaslara sahip olabileceğimi anlattı. İyi mi?? "Ne demek istediniz?" diye sordum... konuşmaya devam ederek biraz daha kaslı olarak müthiş bir görünümümün olabileceğini, "çok iyi" bir bedenim olduğunu söyledi. Hmm... . peki. Benim 2kg yağ vererek kaslanabileceğimi, ağırlığımın da 50kg olacağını tahmin etti.

Ne yapmalı ki.. benim bu bedenle ilgilenmediğimi bilmiyor, ama çok yardımcı ve sıcak davrandı, zamanla belki ona başka bir "ben neyimi" gösterebilirim :)

Garip . . . bu yaşamımda hiçbir zaman "ben" olarak hissedemediğim bu bedenin pek çok niteliğini sayıp ölçebiliyoruz, ama yine de ruha işaret dahi edemiyoruz. Ben kemikler, sıvılar, kaslar ve yağların arasında bir yerde kayıbım. . . bu beden yapısı sadece benim diğer benzer yapılarla ilişkime yardımcı oluyor. . ve ne yazık ki pek çoğu "ben bu bedenim" diye düşünüyor. Bazen hakikaten kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyorum. Bu bedendeyken dahi, kişi kendi ruhunun farkına tamamen varabilir ve o anda, bir özlem hissi karnına vurur... dönme arzusu; kaslara, kemiklere, yağ ve suya ihtiyacımızın olmadığı evimize dönme.




Not too bad... they made me walk, cycle and sit into many strange looking machines, i was having hard time where to put my leg and back :) i even hit my head once, teacher got worried! It seems and feels very boring but then, I saw its great meditation time also. I gues I walked and cycled about 10km, and did weight exercises working different body parts, but there i was totally funny, teacher had to drop down many weigh pieces till i could move on, as she said "go with more tempo!". . . "dont hit weighs!" oh oh this was hard.. then more fast walking and she smiled, "You are free" nice! :)

These machines seem to know many things, you hold on to it and it says, "hold tighter!" i do, but then it says, "dry your hand and bar!" i do, then a heart picture smiles at me. How wonderful! It is able to get my heart beats and all other data i have no idea what for.. anyway, i saw my heartbeat was going between 80-130.. good? i dont know :)

And now i have a very important piece of paper, telling me what i am. My height and weight was measured and then i had to take off shoes and socks and stand on a weighing device. Are you curious to see what it told? Here:

body type: Standard
gender: female
age: 33
height: 162cm
weight: 52.1kg
BMI: 19.9 (body mass index..height and weight proportion)
BMR: 5442kJ
Minimum daily calory need: 1301kcal
Impedance: 534
Fat%: 18.3%
Fat mass: 9.5kg
FFM: 42.6kg (muscle-bone-water)
TBW: 31.2kg (total water)

... so, teacher said this 9.5kg of fat can be reduced and instead i can have muscles. Great! ?? "how do you mean" i asked.. She then went on, telling me that i can have a greater look if i have little more muscles, that i have quite a "great body." Hmm... . ok. she estimates that i can give 2kg of fat and develop muscles, making my weight 50.

What to do.. she doesnt know i have no interest in this body, but she was very helpful and warm, in time i may help her see another "what i am" :)

Strange . . . we are able to count and measure so many qualities of this body where I have never felt in this life that it is "me" yet, we are not able to even point out to the soul. I am somewhere lost between bones, juices, muscles and fat. . . this body structure helps me only to associate with other similar structures. . and unfortunately most of them think "i am this body." I really feel out of space sometimes. Even while within the body, one can become fully aware of his soul and at that moment, a yearning feeling hits his stomach... a desire to be back, back to our home, where we do not need muscles, bones, fat and water...

életi jog

Bugün Macaristan parlamentosunda inekleri koruma kanunu için karar verilecek. Eğer kabul edilirse Avrupa'daki ilk örnek olacak, heyecanlıyım :) Siz hiç küçük bir ineğin sevinçle zıpladığını gördünüz mü? Geçtiğimiz ay New Vraja Dhama'da gördüm, ve hep aklımda. Onların da bizler gibi yaşamaya hakları var. Üstelik bizlere karşılık beklemeden süt veriyorlar. Belki biraz oturup düşünmemiz, gerçek sevginin ne olduğunun farkına varmaya ihtiyacımız var. Eğer tabi bizler de sevgiye, mutluluğa özlem duyuyorsak. Sevgili Radharani, lütfen kalplerimizi yumuşat ve tüm canlılara mutluluk verebilmemiz için bizlere yardımcı ol.

Öğlen vakti bir fitness merkezinde koşu testine gireceğim, sağlık kazanmam için verdiğim savaşın bir parçası. Eğer hala canlı olursam, resimlerle geri geleceğim ve acaba Zümmö nerede? Şimdi capa :)



Today there will be decision in Hungarian parliament on cow protection law. If accepted, it will be first example in Europe, (right?) I am excited :) Have you ever seen how a small cow jumps in joy? I saw last month in New Vraja Dhama and it is always in my mind. They have the right to live like we do. Besides, they give us milk without asking anything in return. Maybe we have to sit abit and think, we need to realize what is real love. If of course, we are also longing for love, happiness. Dear Radharani, please soften our hearts and help us bring happiness to all living entities.

Noon time, I will go into a running test in a fitness center, a part of my fight to gain health. If I'm still alive, will come back with pictures and where is Zümmö i wonder? Now chant :)


27 Kasım 2005 Pazar

Én Zümmö vagyok

Bugün ekadasi, yıldızlar göğe yayılmış uyumla dans ediyor olmalılar. Rüzgar yeşil otların arasından kayıyor, ağaçlara hızla tırmanarak yaprakları ürkütüyor, havaya zıplayıp salınarak yere iniyorlar. Hare Krişna, Hare Krişna...yumuşak ve uykulu, öğlen capamı mırıldanıyorum, kucağımda sıcak su torbası, mendil, başımda geçirdiğim gribin ağırlığı, gözlerim güneşin ışıldattığı yapraklara dalıyor. Rama Rama Hare Hare...

Rüzgar da yanıtlıyor, "Hari Hari. . ." Krişna Krişna Hare Hare... "Hari Hari! . . ." Rama Rama

Derken aniden bu tatlı alışveriş şiddetli hapşırığımla kesiliyor,

"Haaaaaaaaaaaapşu!"

"Hari Hari!! Gouranga!" diye ufak bir ses yineliyor.

İrkiliyorum, bu da kim diye bakınıyorum ama evde benden başkası yok, ateşim var sanırım...


"Baksana sen! Haribol!" bu sefer cılız sesi sert çıkıyor, sanırım kızdırdım.

"Ama sen kimsin göremiyorumki!" dedim.

Şişko bir arı kalın bir vızılıtıyla kulağımdan aşağı hızla inip camın önünde yalpalayarak durdu. Ter içinde ve telaşlı bir hali vardı, gözlüklerini indirerek bana baktı ve saatini gösterdi,

"Geciktim, derhal gidiyoruz!"

Gözlerime inanamadım, kulağıma ise hiç... Capa malamı yokladım, hala elimde, Hare Krişna Hare Krişna, Krişna Krişna Hare Hare, ama nafile, bu şişko arı hala önümde ve giderek sabırsızlanıyor, yukarı aşağı debelenerek bana saatini gösteriyor,

"Hadi ama!"

... sakin olmalıyım. Kibarca sordum,

"Nereye gidiyoruz?"

Sırtını cama yaslayarak cebinden uzun bir defter çıkarttı, kaba hareketlerle sayfaları çevirmeye başladı... ve sanki çok önemli bir duyuru yaparmışcasına,

"2005 yılı Kasım ayının 26'sı gece yarısında, siz, bir arzuda bulunmuşsunuz"

Gözlerim hayretle açarak dinlemeye devam ettim,

"ayaklarınızın yeşillere değmesini, gözlerinizin tepeleri görmesini, kulaklarınızın tatlı ses..vs. vs. bu siz değil misiniz anne adi?"

Ağzım açık bakakaldım...

"Sanırım benim, ama.."

"Ama, ama... anne adi, artık gitme zamanı!"

Bu inanılmaz birşey, karşıma şişko bir arı dikilmiş bana meydan okuyor, o şiiri yazdığım doğru ama neden, nereye... ve

"Nasıl gideceğiz?" diye kendimi tutamayıp merakla soruyorum. Gülümseyerek,

"Sırtıma atlayacaksın, seni götüreceğim," dedi

Hmm.. işte şimdi durumumun hakikaten ciddi olduğuna inandım..

"Ha ha hah HAA" diye kesik kesik güldüm ve capama sarılıp gözlerimi yumdum, Hare Krişna Hare Krişna Krişna Krişna Hare Hare, "Hari Hari! . . ." Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hari Hari, Hare Krişna

"Hari Hari!! Bak sen ne yaparsan yap, şimdi gidiyoruz tamam mı?" Hare Hare...

"Zorla mı?" diye soruyorum, gözlerimi açmadan.

"Sen arzulamışsın ve geçişin onaylanmış, daha ne istiyorsun ki? Hem benim daha çok işim var!"

Bu sefer gerçekten sinirliydi, ve komik :) ... Rama Rama Hare Hare, Hare Krişna.. içimi çekip yanıt verdim,

"Bak ben hastayım, öyle sırtına filan atlayacak halim yok, sen dilediğin yere git, ben capama devam edeyim, hem senin adın ne?"

Gözlüğünün camını itinayla silerken şişko gövdesinin çıkardığı sesten pek farklı olmayan bir sesle,

"Adım Zümmö" dedi.

"Haaaa haa!" hmmm çok da gülemedim, ciddi bakıyor! Hare Krişna Hare Krişna, Krişna Krişna... sevgili Krişnam, bana tatlı rüyalar ver lütfen! Gözlerimi yumdum ve Zümmö'yu unutmak üzere başımı geriye yasladım... Rama Rama.. .. tatlı, hep tatlı esintiler var.. Hare Hare.. sanki yıldızlara ulaşırmış gibi.. hafif ve serin uyudum.

~ ~ ~ ~



T
oday is ekadasi, stars must be dancing in harmony, spread out in sky. Wind is sliding through the green grass, running up the trees fastly, making the leaves frightened, they jump and sway down on earth. Hare Krishna, Hare Krishna... soft and sleepy, I murmur my noon japa, hot water bottle, handkerchief on my lap, heaviness of the cold I'm having on my head, my eyes diving into the sun touched glittering leaves. Rama Rama Hare Hare...

Wind also replies, "Hari Hari. . ." Krishna Krishna Hare Hare... "Hari Hari!. . ." Rama Rama..

Suddenly this sweet exchange is cut with my violent sneeze,

"Aaaaaaachooooooo!"

"Hari Hari!! Gouranga!" repeats a little voice.

I get startled, look around home thinking who this is, but there is no one else but me, I think I have fever...

"Hey You! Haribol!"

This time, the thin voice comes roughly, I guess I got him angry.

"But who are you, I can not see!" i told.

A fat bee flied fastly over my ear rolling down in front of the window and stopped. Sweating and seemed to be in hurry, he took down his eyeglasses and looked at me showing his clock,

"I am late, we are going immediately!"

I couldnt believe my eyes, and to my ears, not at all... checked my japa mala, it is still in my hand, Hare Krishna Hare Krishna, Krishna Krishna Hare Hare, but useless, this fat bee is still in front of me and he is getting more and more impatient, shows me his watch floundering up and down.

"Come on!"

... I must be calm. I asked politely,

"Where are we going?"

Leaning his back against the window glass, he took out a long notebook from his pocket, started turning its pages in a puffed up way... then he spoke out as if he is giving an announcement,

"On the year 2005, month of November, 26th midnight, you, have requested a desire."

I continued listening while my eyes opening in amazement.

"..your feet to touch the earth, your eyes to see the hills, ears to hear sweet sound... etc. etc.. is this not you, mother adi?"

I stood in astonishment, my mouth open...

"I think it is me, but..."

"But, but... mother adi, now its time to go!"

This is unbelievable, a fat bee
challenges, standing in front of me.. it is true that I wrote that poem but why, where... and

"How are we going?" I couldnt hold myself and
asked out of curiosity.. He smiled,

"You will jump on my back, I will take you."

Hmmm... see now, I believe my condition is really very serious...

"ha ha hah HAA" i laughed with gasps, hugged my japa and closed my eyes, Hare Krishna Hare Kri
shna Krishna Krishna Hare Hare, "Hari Hari! . . ." Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hari Hari, Hare Krishna

"Hari Hari!! Hey, whatever you do, now we are going, ok?"

Hare Hare... "With force?" i ask, without opening my eyes.

"You desired and your passage is approved, what else do you want? Besides, I have many more things to do!"

This time, he was really angry and funny :) ....Rama Rama Hare Hare, Hare Krishna.. i sighed and replied,

"Look, I am sick, I have no strength to jump on your back, you go wherever you want, I continue my japa.. and by the way, what is your name?"

Cleaning his eyeglasses with great care, he voiced a name rather indifferent then his fat body's noise,

"My name is Zümmö."

"Haaaa ha!"

Hmmm, I couldnt laugh much, he looks serious! Hare Krishna Hare Krishna, Krishna Krishna... my dear Krishna, please give me sweet dreams! I closed my eyes and rested my head back, to forget Zümmö.... Rama Rama.. ..sweet, there are always sweet breezes.. Hare Hare.. as if reaching to the stars.. i slept lightly and cool.