29 Aralık 2005 Perşembe

kalandos öröm

. . .bazen çabalıyorum, çabalıyorum ve çabalıyorum bir canı doğum ve ölüm okyanusundan kurtarmak için.

Onu kurtarmanın hiçbir zaman kendi gücüme değil Krişna'ya dayandığını bilmeme rağmen, yine de ellerimi şefkatle olabilecek en ileriye uzatıyorum. Ve yine Krişna'nın merhameti olduğunu bilmeme rağmen, onun ellerini tam olarak tutamadığım için derin üzüntü çekiyorum.

neden?

Başkaları ağlarken gülemiyorum. En yüce mutluluk olan Tanrı'yla sevgi paylaşmak dahi acılaşır. Bu maddi dünyada mutluluğu aramıyorum. Başkalarının mutluluğunu arıyorum. Bu yoldaki çabam aslında en maceralı neşedir.


. . . sometimes I struggle, struggle and struggle to save a soul from the ocean of birth and death.

Although knowing that saving him never depends on my own strength but to Krishna, still I extend my hands to the farthest point possible in compassion. And although I know that it is still Krishna's mercy, I do feel deeply pained to not being able to grasp his hands fully.

why?

I am not able to smile while others cry. Even the highest happiness of sharing love with God, gets bitter. I do not seek happiness within this material world. I seek others happiness. This way, my struggle is actually a most adventurous joy.

28 Aralık 2005 Çarşamba

arany pillangó

altın kelebek
koyu yağmur bulutları
a l t ı n d a
rüzgarla
fısıldıyor.


golden butterfly
u n d e r
dark rain clouds
is whispering
with wind.


27 Aralık 2005 Salı

gyógyszer

İnsanlara "söyleyin ve mutlu olun" diyoruz. Kutsal isimlerin söylenmesinde fevkalade saadet saklı. Hare Hare!

Yine de, düzenli olarak zikredenler, yeterli bilgisi ve tadı olanlar dahi bazen kendilerini mutsuz hissederler. Peki bu nasıl olur? Yanıt bulabilmek için yeterli bilgi ve zekaya sahip değilim ama sanırım iki sebebi var.

"Hare Hare'yi" unutuyoruz.

ya da

"Hare Hare" içine öylesine derin iniyoruz ki, eşsiz güzelliği bizleri acı tatlılığın lezzetini almamıza sebep oluyor.

Her türlü çaresiz durumda, sadece kalbinizin "Hare Hare'ye" devam etmesine izin verin. O tek ilaç, gününüz nasıl olursa olsun, size saniyeler içerisinde kahkahalar verecektir. Eğer Krişna'yı her zaman hatırlayabilseydik, O'nun sıcak sevgisini daima herkese yansıtabilirdik. Şimdi, BÜYÜK bir gülümseyiş görüyorum?? :-) evet evet.. lütfen yapın. Bu gece Sri Gauri'ye, "Bu bloğu Sana bırakıyorum." dedim. Herşey O'na ait ancak ben O'nun özellikle ekstra sorumluluk almasında direttim, her ne gerekirse buraya yazmış olmalı... şimdi çok uykuluyum, yatağa gidiyorum.



We are telling people, "chant and be happy." Within the chanting of the holy names, immense bliss is hidden. Hare Hare!

Yet, even those who regularly chant, have enough knowledge and taste may sometimes feel unhappy. So how does this happen? I dont have much knowledge nor intelligence to find an answer but I feel there might be two reasons.

We forget "Hare Hare."

or

We go so deep into "Hare Hare," its unique beauty makes us taste bitter sweetness.

In any hopeless case, just let your heart continue "Hare Hare." That is the only medicine, it will bring you laughters in seconds, however your day may be. If only we could always remember Krishna, then we would always be able to reflect His warm love upon everyone. Now, I see a BIG smile?? :-) yes, yes.. please do. Tonight, I told Sri Gauri, "I leave this blog onto You". Everything belongs to Her, yet I insisted She takes extra charge, so She should be writing whatever needed. . . I'm too sleepy now, going to bed.


26 Aralık 2005 Pazartesi

köszönöm

Teşekkür ederim Krişnam, sadece Senin bilincinde olma ve güneş gibisi yok.

"O bütün ışıklı nesnelerin ışığının kaynağıdır. O, maddenin ve karanlığın ötesindedir ve tezahür etmemiştir. O, bilgidir, bilginin hedefidir, ve bilginin kazancıdır. O, herkesin kalbindedir."

Thank you my Krishna, there is nothing like the sun and just being in Your consciousness.

"He is the source of light in all luminous objects. He is beyond the darkness of matter and is unmanifested. He is knowledge, He is the object of knowledge, and He is the goal of knowledge. He is situated in everyone?s heart."

Köszönöm szépen Krisnám. . .

"Ö a fény forrása minden fénylö testben. Túl van az anyag sötétségén, smegnyilvánulatlan. Ö a tudás, a tudás tárgya és a tudás célja. Mindenki szivében jelen van."

[Bg 13.18]


25 Aralık 2005 Pazar

mmmm. . .

mmmm. . . güneş ve dinlenme!! :-)

mmmm. . . sun and rest!! :-)

mmmm. . . nap és pihenés!! :-)


tudás

Yorgunum. Bu gece Prabhupada konuşacak.

"... bu vücudun ötesinde bulunan ruh-can ile ilgili olan bilgiye erdem halindeki bilgi denir; dünyevi mantık ve akli tahminlerle çeşitli teoriler ve doktrinler üreten bilgiye ihtiras halindeki bilgi denir, ve sadece vücudu rahat ettirmekle ilgili olan bilgiye cehalet halindeki bilgi denir."


I'm tired. Tonight Prabhupada will speak.

"... knowledge concerning the spirit soul beyond this body is called knowledge in the mode of goodness, knowledge producing many theories and doctrines by dint of mundane logic and mental speculation is the product of the mode of passion, and knowledge concerned only with keeping the body comfortable is said to be in the mode of ignorance."


Fáradt vagyok. Ma este Prabhupada beszel.

"Más szóval tehát a testen túli lélekröl szoló tudás a jóság minöségébe, a közönséges logikára és elmebeli spekulációra épülö, sokféle elméletet és doktrinát létrehozó ismeret a szenvedély kötöerejébe, mig az oldan tudás, melynek célja egyedül a test kényelmének fenntartása, a tudatlanság kötöerejébe tartozik."


[Bhagavad-gita 18.22]

24 Aralık 2005 Cumartesi



:-)

kar

geldi

!!!!!!!!



:-)

snow

came

!!!!!!!!



23 Aralık 2005 Cuma

néha

Bazen,
günler geceye kayar
düşünceler gelgit gibi kabarır
engin sessizliğin okyanusunda.

Ve sabah derin bir nefes,
beyaz bir çiçek
uyanmış.



Sometimes,
days merge into nights
thoughts swell up like tides
in ocean of great silence.

And a deep breath in morning,
a white flower
has awaken.

22 Aralık 2005 Perşembe

nitai

Nitai'den
size
yumuşak
adımların
sesi




voice of
soft
steps
from Nitai
to you

21 Aralık 2005 Çarşamba

anya

ne utanç verici. . . her hareket edişimde
ayaklarım yeri dövüyor,
bütün ineklerin
annesini.

how so shamefull. . . everytime I move
my feet beats the earth,
mother
of all cows.

20 Aralık 2005 Salı

banyan



Bütün ağaçların içinde Ben banyan ağacıyım.


Of all trees, I am the banyan tree.

Valamennyi fa közül a banyan vagyok.








[Bhagavad-gita 10.26]

19 Aralık 2005 Pazartesi

hova tüünt? :-)

üstüne bastığım ot ne kadar alçak gönüllü . . şikayet etmiyor.

sığındığım, meyve ve çiçeklerini aldığım, kestiğim ağaç ne kadar hoşgörülü . . şikayet etmiyor.

ve Hare Krişna'yı zikretmek için insanın ottan daha alçak gönüllü, ağaçtan daha hoşgörülü ve hiçbir saygı beklentisi olmaması gerektiğini okuyorum.

ah böylesine niteliklerle süslenmiş o adanmışlar kalbe öylesine hoşnutluk verir ki, onlarla beraber olmak hemen derin mutluluk verir.

ya ben ne zaman Hare Krişna zikredeceğim? Güneş yakında doğacak, ve düşünüyorum, benim alçak gönüllülüğüm, hoşgörüm ve saygım nereye gitti?



how humble the grass I step on . . protests not.

how tolerant the tree I take shelter, fruits and flowers, then cut . . protests not.

how peaceful the devotee I meet . . and receive all respects.

and to chant Hare Krishna, I read that I must be humbler then a grass, more tolerant then the tree and have no expectation of respect.

oh those devotees enamelled with such qualities are so pleasing to the heart, their association brings immediate bliss.

and when will I chant Hare Krishna? Sun will rise soon, and I'm thinking, where has my humility, tolerance and respect gone?

18 Aralık 2005 Pazar

Hare Hare

Rabb'i görmeyi arzuluyor musunuz? Ben hakikaten bilmiyorum.. ama isimlerini şarkılarla söylemeyi seviyorum :-)

Krişna söyler,
"Ben ne ruhsal krallıkta ne de yogilerin kalplerinde bulunurum; Benim adanmış kullarım nerede isimlerimi söylüyorsa, O Narada, Ben orada dururum!"
- Padma Purana


Are you desiring to see the Lord? I honestly dont know.. but I love to chant :-)

Krishna says,
"I dwell not in the spiritual kingdom, nor in the hearts of yogis; where My devotees are chanting, there, O Narada, stand I!"
- Padma Purana

17 Aralık 2005 Cumartesi

könyörületes

Birkaç limon aldım ve alışveriş arabama koymak için arkamı döndüm. . . ve durdum, kıpırdamadan durdum. Gözlerim öte tarafta pek çok, çok arkadaşları, abi ve ablaları görmüştü. . . çıplak, yatıyor ve soğuk kancalarla asılı duruyorlardı. Zaman durdu. Gözlerimi uzaklaştıramadım, sabitleştiler ve derinden üzüldüler. . sonra bir şekilde hareket ettiler.. çaresizlik.

Şimdi sizlere sorabilir miyim, lütfen annenizi bir kasabın kancasında asılı düşünün. Evet. Yapın. İşte o denli çok canım acıdı.

Bir ineğin de canı acır. Size açıkça söyleyemez, "Lütfen beni öldürme," ama kalbinden söyler. Zekamız bunu duyabilir, insanoğlu olarak gerçek ilerlemiş ve sorumlu yerimiz budur.

Bir kaplan da koşar ve bir geyiği öldürür ama sadece ihtiyacı olduğunda. Geyiğin kalbini duyamaz ama her gün bir geyik öldürmez, çok, pek çok hafta aç gezinmek zorundadır.

Yüksek zekamız çok değerli bir armağandır ve onu nasıl kullandığımıza göre daha çoğuna ya da azına ödüllendiriliriz.

Lütfen tüm canlılara daha şefkatli olmaya çalışın. Öldürmeden de yaşayabiliriz.



I took a few lemons and turned my back to put them in shopping car. . . and I stood, stood still. My eyes have met on the other side, so many, many friends and brothers, sisters. . . lying naked and hanged with cold iron hooks. Time stopped. I couldnt move my eyes away, they got fixed and deeply sad. . then moved somehow.. hopelessness.

May I ask you now, to please think your mother hanging on a butchers hook? Yes. Do it. That is how bad it hurt.

And a cow also gets hurt. She is not able to tell you openly, "Please, dont kill me" but she says from her heart. Our intelligence can hear it, that is our real advanced and responsible position as human beings.

A tiger also runs and kills the deer but only when needy. He can not hear deers heart but does not kill a cow everyday, he has to go in hunger many many weeks.

Our high intelligence is a precious gift and we are awarded for more or less, according to how we utilise it.

Please try be compassionate to all beings. We can live without killing.

16 Aralık 2005 Cuma

Gauri Gaura Krisna



















This morning I became very touched to see
"Visszatérés, a reinkarnáció tudománya" standing right next to Sri Govardhan-Lal. I'm praying so we will be able to offer many many beautiful books. Here is Gauri Gaura Krisna, They are very happy with all Sankirtan and singing. Nisanta-lila mataji had desired to have a darshan of Them, so here They are, sending all dear devotees LOVE and SAKTI :-)

15 Aralık 2005 Perşembe

az Úr kegyének

Adanmış kişi her ne zaman bir zorluk, veya rahatsızlıkla karşılaşırsa, bunun Rabb'in bir rahmeti olduğunu düşünür. "Geçmişte yaptığım kötülükler sağolsun, şimdi çekmekte olduğum acılardan çok, çok daha fazlasını çekmeye layığım. Rabb'in insafından dolayı çekmem gereken tüm cezayı almıyorum. Tanrı'nn Yüce Kişiliği'nin rahmetiyle bu cezanın sadece ufak bir bölümünü çekiyorum" diye düşünür. Bundan dolayı o, birçok zorlu koşullara rağmen daima sakin, sessiz ve sabırlıdır. Ayrıca adanmış kişi herkese kibardır, düşmanına dahi.
[Bg. 12.14]


Whenever a devotee is in distress or has fallen into difficulty, he thinks that it is the Lord?s mercy upon him. He thinks, "Thanks to my past misdeeds I should suffer far, far greater than I am suffering now. So it is by the mercy of the Supreme Lord that I am not getting all the punishment I am due. I am just getting a little, by the mercy of the Supreme Personality of Godhead." Therefore he is always calm, quiet and patient, despite many distressful conditions. A devotee is also always kind to everyone, even to his enemy.
[Bg. 12.14]


Ha a bhaktának syenvednie kell, vagy megpróbáltatások érik, azt az Úr kegyének tekinti. Így gondolkodik:"Múltbeli büüneim visszahatásaként sokkal többet kellene szenvednem. Nem más ez, mint a Legfelsööbb Úr kegye, hogy nem kapok meg minden büntetést, amit megérdemelnék. Az Istenség Legfelsööbb Személyisége kegyébööl csak egy keveset kapok belööle." A bhakta éppen ezért a sok szenvedés ellenére is örökké nyugodt, csendes és türelmes. Mindig kedves mindenkihez, még ellenségeihez is.
[Bg. 12.14]

14 Aralık 2005 Çarşamba

szégyenkezik

Ey Krişna! Vasfım yok Seni görmeye
ya da sesini duymaya.

Ve ne demeli Senin hizmetçilerini görmeye
ya da onlarla konuşmaya.

Lütfen kaybolayım derhal ki
daha fazla rahatsızlık vermeyeyim

En yumuşak kalplerin okyanusunda
dalgalar yapmayayım

Lütfen şimdi boğulayım
ve ufak bir kum olayım ki

üstünde dinlensinler.



O Krishna! I'm not qualified to see You
or to hear Your voice.

And what to say of seeing Your servants
or to talk with them.

Please let me disappear at once
so I disturb no more

Let me not make waves
on the ocean of softest hearts

Please let me drown now
and become a tiny sand

so they rest on.

olvasó vált a szerelem

Sevgili dostlarım Manorama ve Gaura Sakti prabhu'nun günlüklerini okumayı çok seviyorum. Yalnız okuyuşumda ufak bir boyut farkı var, sizlere tam olarak ne yazdıklarını söyleyemem. Peki bu nasıl bir "sevgi ile" okumadır? Az önce ne oldu okuyun, biraz anlayabilirsiniz:

Macarcayı anlamaya çabalarken kelimeler arasında kendimi kaybetmekten başka bir yere gidemediğimi görerek kendime çok kızdım ve küçük sözlüğü bıraktım, BAAMMM!!!. . .

Ne yapmalı. . . yerine Bhagavad-gita'yı aldım ve Krişna'nın şu sözleri derhal kalbimi serinletti:

"Bütün bu faaliyetler, bağımsız olarak, veya herhangi bir sonuç beklemeksizin yapılmalıdır. Ey Prtha'nın oğlu, bu faaliyetler görev olarak yapılmalıdır. Benim nihai fikrim budur."
[Bg. 18.6]

Krişna'nın bize nasıl da yakın olduğunu görmek şaşırtıcı.

Sonra açıklamayı okudum ve şu sözler dikkatimi çekti, "Krişna bilincine ulaştıran herşeye cesaret verilmelidir." Hmm . . evet! Sadece bir iki kelime Macarca bilsem dahi yine de, daima çok çok güzel tadı var.

Okumak, okumak ve okumaya devam ettikçe Macarcayı öğrenebilir ya da öğrenemeyebilirim ama daha değerli olan şu ki, kendimi Krişna'nın tatlı bilinci ile şöyle ya da böyle bir ilişkide tutabilmem.

Şimdi, Türkçe öğrenmek isteyen birisi var mı? :-) (Acımasız bir yaradılışım var!)

Jai Sri Radhey!




I like to read my dear friends Manorama and Gaura Sakti prabhu's diaries. Only, there is a slight dimension difference in my reading, I can not exactly tell you what they write. So, what kind of reading "with love" is this? Read what happened just few minutes before, you may have an idea:

I got very angry to myself putting the small dictionary away BAAMMM!!!. . . seeing I go nowhere then loosing myself in between words, trying to understand Hungarian.

What to do. . . I took instead the Bhagavad-gita and these words of Krishna cooled my heart immediately:

"All these activities should be performed without attachment or any expectation of result. They should be performed as a matter of duty, O son of Prtha, That is My final opinion."
[Bg. 18.6]

Amazing to see how close Krishna is with us.

Then I went on reading the purport and this sentence got my attention, "Everything that leads to Krishna consciousness must be encouraged." Hmm.. yes! Although I understand few words of Hungarian still, it is always tasting very very nice.

As I go on reading reading and reading, I may or I may not learn Hungarian but more precious is that I somehow keep myself engaged in the sweet consciousness of Krishna.

Now, is there someone desiring to learn Turkish? :-) (I am cruel natured!)

Jai Sri Radhey!

13 Aralık 2005 Salı

friss fü

Günlerimi, uykumu ve uyanıklığımı düşünüyorum.

Yaşamımı nasıl geçirdiğimi, neleri neden yaptığımı. . .

Kendime soruyorum, başkalarının kalplerini incitiyor muyum, ya da sıkıntı veriyor muyum?
Evet. . . hem de çok

Bugünlerde, inekler aklımda, belki de beynimde taze ot buldular :-) Sonra, şu satırları okudum,

"Dindar prensipleri ondan anlayabileceğimiz için inek faydalı olmasına rağmen, o şimdi fakir ve yavrusuz bırakılmış. Bacakları bir sudra tarafından dövülmekteydi. Gözlerinde yaşlar vardı, ıstıraplı ve zayıftı. Tarladaki azıcık bir ot için özlem duyuyordu."
Srimad Bhagavatam, 1.17.3

"İnek gözlerinde yaşlarla ayakta durur, sudra sütçü inekten suni olarak sütü alır, ve süt bittiğinde inek kesilmek üzere gönderilir. Bu büyük günahkar faaliyetler günümüz toplumunun yaşadığı tüm dertlerin sorumlusudur. İnsanlar ekonomik gelişim adına neler yaptıklarını bilmiyorlar."
A.C. Bhaktivedanta Swami Srila Prabhupada




Thinking of my days, sleep and awakenings.

How I spend my life, what I am doing for what. . .

I am asking myself, am I hurting anyones heart or giving distress? Yes.. so many

These days, cows are occupying my mind, maybe they found some fresh grass in my brain :-) Then, I read these lines below,

"Although the cow is beneficial because one can draw religious principles from her, she was now rendered poor and calfless. Her legs were being beaten by a çüdra. There were tears in her eyes, and she was distressed and weak. She was hankering after some grass in the field."
Srimad Bhagavatam, 1.17.3

"The cow stands with tears in her eyes, the sudra milkman draws milk from the cow artificially, and when there is no milk the cow is sent to be slaughtered. These greatly sinful acts are responsible for all the troubles in present society. People do not know what they are doing in the name of economic development."
A.C. Bhaktivedanta Swami Srila Prabhupada

12 Aralık 2005 Pazartesi

mosolyod

kişisel çıkar olmadan vererek, sadece sevgiliyi memnun etme arzusu ile, sevgimizi ifade ederiz.

. . . benim kalbim nerede, vermek, vermek ve vermek için?

verebilmeyi arzuluyorum ama başım dertte, çünkü kalbimi görmeden, diğerini göremiyorum.

. . . içime dönüyorum, derin . . . dışıma dönüyorum, derin . . . göğe bakıyorum

ve bulutlara soruyorum

. . . benim kalbim nerede, vermek, vermek ve vermek için?

gülümsüyorlar

file soruyorum

. . . benim kalbim nerede, vermek, vermek ve vermek için?

gülümsüyor

bulmayı arzuluyorum ama başım dertte, çünkü herkes gülümsüyor.

. . . nerede . . . gülümse . . . kalbim . . . gülümseyiş ver . . . Diğeri gülümseyişlerde.

:)

by selfless giving, with the desire only to please the beloved, we express our love.

. . . where is my heart to give and give and give??

i desire to give, but i am in trouble, because without seeing my heart, i can not see the other.

. . . i turn deep within . . . i turn deep without . . . i look up the sky

and ask the clouds

. . . where is my heart to give and give and give??

they smile.

i ask the elephant

. . . where is my heart to give and give and give??

he smiles.

i desire to find out, but i am in trouble, because everyone smiles.

. . . where. . . smile . . . is my heart. . . give smile. . . the Other is in smiles.

:)

11 Aralık 2005 Pazar

vakond



Have you ever seen a mole? Few times I did, our cat used to hunt and bring in the front of our door, "A gift to you!!" he would say I guess :-) This came to my mind now because a friend told me he that he is blind. Not in the physical way we might think, but on the spiritual level, a blindness that keeps us away from seeing ourselves, others and also God. A blindness that makes us appear heartless.

A mole usually spends her time underground, digging earth with great determination. She uses her hands, legs, body in full strength and opens varieties of tunnels. Her mind and intelligence is very sharp on all underground duties and for all these, she needs no eyes to see. But then, for the most vital necessity of food, she uses a completely another kind of sense organ which has nothing to do with touching, the nose. And in some species, this nose is so delicate, it is nearly non-different then a flower.

So, what I am saying here? It is true that no matter how much we endeavor to see our hearts, others hearts and Krishna's heart, somehow we are like a small mole, more or less blind. Yet, we have all the equipment to make ourselves a little comfortable. And how delicate our nose is depends on our freewill and our eagerness to taste better food. Every intelligent person can see that spiritual tastes are pretty well higher then the material ones which bring only temporary happiness. So when we make our choice towards more spiritual understanding, we can not be satisfied with the bugs we catch here and there on earth. . . we start to take a deep breath and smell around. We dig a hole up the tunnel and courageously face the sun. So by using our nose intelligently, we gradually "see" around, "see" all hearts.

Maybe the hardest side of this endeavor is to be courageous. How else could we see a mole if cats werent hunting? They dont walk around much... Similarly, we dont like to keep our hearts open. Just like that mole with a flower like "star nose" in picture, wont let that star open all time. We are afraid of being misunderstood or hurt, we rather "protect" that nose then taking risks... but soon, in such attitute, we ourselves get unhappy. Why? Our nature is such that we can only be really happy if we share our hearts.

This is so much important that the great spiritual teacher, Srila Rupa Goswami indicates in his Sri Upadesamrta, guhyam akhyati prcchati; revealing one's mind in confidence. Somehow or other, in different levels due to different circumstances, if we try to always give our hearts a space "to live," then we will be always smiling. How can this be? Heart represents the seat where your very self, individual soul is sitting and next to her is the presence of conscience or technically, the supersoul, paramatma. So the more we give space to our soul, the more she can smell and talk with paramatma, naturally bringing the ability to see others hearts, as paramatma is conscious of all. Our advancement in seeing hearts depends on our attitude. We do have strong arms due to continiously opening tunnels and digging. . . but dont get illusioned and hold your heart tight. Let your confidence grow in her, she will blossom and show you great tastes.




Siz hiç bir köstebek gördünüz mü? Ben bir iki defa gördüm, kedimiz avlardı ve kapımızın önüne getirirdi, "Al sana bir hediye!" derdi sanırım :-) Bu şimdi aklıma geldi çünkü bir arkadaşım bana kör olduğunu söyledi. Düşünebileceğimiz gibi fiziksel anlamda değil, ama ruhsal seviyede, bizi kendimizden, başkalarından ve Tanrı'dan uzak tutan bir körlük. Bizleri kalpsiz gösteren bir körlük.

Köstebek genelde zamanını toprağı büyük kararlılıkla kazarak yeraltında geçirir. Ellerini, ayaklarını ve tüm bedenini tüm gücüyle kullanarak çeşitli tüneller açar. Aklı ve zekası tüm yeraltı hizmetlerinde çok keskindir ve bütün bunlar için görecek gözlere ihtiyacı yoktur. Ama, yaşamsal ihtiyaç olan yiyeceğe gelince, dokunmayla hiç ilgisi olmayan, tamamıyla başka bir duyu organını kullanır, burun. Ve bazı türlerde bu burun öylesine narindir ki, neredeyse bir çiçekten farkı yoktur.

Peki ben ne söylüyorum? Her ne kadar kalbimizi, başkalarının kalplerini ve Krişna'nın kalbini görmeye çalışalım, şöyle ya da böyle küçük bir köstebek gibiyiz, az ya da çok kör. Yine de, kendimizi biraz rahat ettirecek malzememiz var. Burnumuzun ne kadar narin olduğu kendi hür irademize ve daha iyi yiyecekleri tatmaya duyduğumuz gayretimize dayanır. Her zeki kişi ruhsal tatların sadece geçici mutluluk veren maddi tatlardan oldukça çok yüksekte olduğunu görebilir. Öyleyse, ruhsal anlayış yolunda seçimimizi yaparken toprakta şurda burda yakaladığımız böcekler bizleri tatmin etmez. Tünelin yukarısına doğru bir delik kazarız ve cesaretle güneşle yüzleşiriz. Yani, burnumuzu zekice kullanarak, yavaş yavaş çevremizi "görürüz," tüm kalpleri "görürüz."

Belki de, bu çabanın en güç yanı cesaretli olmak. Kediler avlamasaydı köstebeği nasıl görebilirdik? Pek etrafta yürümezler... Benzer şekilde, bizler de kalplerimizi açık tutmayı sevmiyoruz. Aynen resimdeki çiçeğe benzer "yıldız burun" köstebeğin yıldızını her zaman açık tutmaması gibi. Yanlış anlaşılmaktan ya da incinmekten korkuyoruz, risk alacağımıza o burnu "korumayı" yeğliyoruz. . . ama bu tavırla, çok kısa sürede kendimiz mutsuz oluyoruz. Neden? Doğamız şu ki, gerçek mutluluğa kalplerimizi paylaşabilirsek ulaşabiliyoruz.

Bu öylesine önemli ki, büyük manevi öğretmen Srila Rupa Goswami, Sri Upadesamrta'sında ifade eder, guhyam akhyati prcchati; güvenle aklımızı açmamız. Şöyle ya da böyle, değişik koşullar nedeniyle değişik seviyelerde, kalplerimize "yaşayabileceği" yeri daima vermeye çalışırsak, o zaman daima gülümseyeceğiz. Bu nasıl olacak? Kalp sizin kendi bireysel ruhunuzun oturduğu koltuğu sembolize eder ve onun yanında vicdan vardır, ya da teknik olarak, üstün ruh, paramatma. Yani ruhumuza biz daha çok yer verdikçe, o daha çok koklayabilir ve doğal olarak başkalarının kalplerini görebilme kabiliyetini getiren paramatma ile konuşabilir, çünkü paramatma herkesin bilincindedir. Kalpleri görebilmedeki ilerleyişimiz kendi tavrımıza bağlıdır. Devamlı olarak tünel açtığımızdan ve kazdığımızdan kuvvetli kollarımız var. . . ama yanılsayıp da kalbinizi sıkı tutmayın. Ona olan güveninizin gelişmesine izin verin, çiçek açacak ve size müthiş tatlar gösterecektir.

10 Aralık 2005 Cumartesi

megfelelö "hogy"

Saklayamam.
Büyük ıstırap içerisindeyim, Vrindavan'ı ve O'na adanmışlıkla hizmet veren kutsal ruhları özlüyorum.
Bu durumda, herhangi bir "nasıl" sorusu anlamını yitiriyor çünkü her ne olursa olsun, özlem orada, ve tek çıkış yolu benim "nasıl"ın üstünde olmam, iyi ya da kötü olsun, şu veya bu olsun . . . eğer bir şekilde tatmin olabilmeyi başarabilirsem, bu biraz rahatlık verecek. Sadece biraz, evet. . çünkü bu özlem ruhsal, tamamen üstünde olamam. . ama az acı da olsa, daima tatmin olmamla çok lezzetli bir hale gelecek. Bu benim hedefim. Kullanabileceğim en yerinde "nasıl," bu rahat içselliğe nasıl ulaşacağım. Şimdiye dek, gördüm ki en güçlü araç devamlı capa yapmak. Bir şekilde, bu daima gülümseyiş getiriyor. Hare Hare :-)
Hakikaten ruhsal sıkıntıdan daha yükseği yok. Öyleyse, eğer kendinizi bir şekilde sıkıntıda hissediyorsanız lütfen şu tatlı isimleri söyleyin:"Hare Krişna Hare Krişna Krişna Krişna Hare Hare, Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare." Bırakın kalbiniz dışarı çıksın ve neşeyle söylesin, bu tüm sorunlara çare olacaktır.


I can not hide.
I am in great distress, longing for Vrindavana and to those holy souls serving Her in devotion.
In this condition, any question of "how" ceases its meaning because in any way, longing is there, and the only way out is I be above the "how," either good or bad, this or that. . . if somehow I may manage to be satisfied, that will bring a little relief. Only a little, yes. . because this longing is spiritual, I can not be totally above it. . but even if a little bitter, through always being satisfied, it will become very tasty. This is my goal. The only appropriate "how" I may use is that, how I will reach this comfortable innerself. Till now, I've seen the most powerful tool is doing japa continiously. Somehow, it always brings a smile. Hare Hare :-)
There is truely no higher distress then spiritual. So, if you somehow find yourself stressed, please try to chant these sweet names: "Hare Krishna Hare Krishna Krishna Krishna Hare Hare, Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare." Let your heart come out and sing it in joy, it will cure all troubles.

Vrindavana

Sri Vrindavan'ı özlüyorum. Zamansız bir yer düşünün, bu dünyanın dışında... orası Vrindavan. Rengarenk kuş sesleri ile çevrili, şarkı söyleyen ağaçlar ve dans eden sis. Orada, değdiğiniz kum kendinden ışıldar.

Vrindavan'ın ineklerini özlüyorum. Kalbim ne çaresiz, onların bakışlarını, huzurlu yürüyüşlerini göremediğinden.. . burada, Istanbul'da, bir araba denizi içindeyim, arabalar, arabalar, inekler.. . evet, onları inek olarak görüyorum, kırmızı, mavi.. büyük, küçük.. .

Ey benim Radham! Sen beni derinden kandırdın! Vrindavan'da yaşamama izin verdin, ve burada
ben deli oldum. Lütfen bu rüyanın devam etmesini sağla, daima Sri Vrindavan Dham'ı hatırlayabileyim. Bu düşmüş ruh gönlünü zamansızlığa ve mutluluğa ulaştıran Senin yüce merhametine bir sebep göremiyor.

Sri Vrindavan'ı özlüyorum. Yalvarıyorum, daha da çok özleyebilmek için, böylece tüm düşmüş kalplere bir şekilde Vrindavan'ı verebilirim. Vrindavan mutluluktur.



I am missing Sri Vrindavana. Think of a place that is out of time, out of this world... that is Vrindavana. It is surrounded with colorful voices of birds, singing trees and dancing fog. There, the sand you touch is self effulgent.


I am missing cows of Sri Vrindavana. How desperate my heart is, not being able to see their smiling looks, peacefull walks.. . here in Istanbul, i am in the midst of a sea of cars, cars, cows.. . yes, i see them as cows, red, blue.. big, small.. .

Oh my Radha! You have tricked me deeply! You let me live in Vrindavana, and here I've become mad. Please let this dream continue, let me always remember Sri Vrindavana Dhama. This fallen soul can not see any cause to Your great mercy, freeing my heart into timelessness and bliss.

I am missing Sri Vrindavana. Begging to miss more and more, so I may somehow bring Vrindavana in all fallen hearts. Vrindavana is happiness.

9 Aralık 2005 Cuma

lassan

Krişna Krişna Hare Hare... yavaş yavaş capa yapıyorum, ...Rama Rama Hare Hare... her birini yavaş yavaş söyleyerek ve duyarak, Hare Krişna Hare Krişna... akıl konuşmakla meşgul, ...Hare Hare... yavaş yavaş capa yapmaya devam ediyorum, Rama Rama... Hare Hare... Krişna Krişna... Gaura Bhakta Vrinda... Hare Krishna... yoruluyor ve bana dönüyor, ...Hare Hare... benimle beraber yavaş yavaş capa yapmaya başlıyor, Krişna Krişna Hare Hare... ve sıcak mutluluğa dalıyoruz... Hare Hare... kış göğünde bir an beliren, Hare Hare... ve bizlere "ben buradayım" diyen, Hare Hare... öğle vaktindeki güneş gibi.


Krishna Krishna Hare Hare... I am chanting slowly slowly, ...Rama Rama Hare Hare... saying and hearing each slowly slowly, Hare Krishna Hare Krishna... mind is busy talking, ...Hare Hare... i go on chanting slowly slowly, Rama Rama... Hare Hare... Krishna Krishna... Gaura Bhakta Vrinda... Hare Krishna... she gets tired and turns to me, ...Hare Hare... starts chanting with me slowly slowly, Krishna Krishna Hare Hare... and we dive into warm bliss... Hare Hare... like sun in noon time, Hare Hare... appears briefly in winter sky, Hare Hare... and tells us "I am here."

8 Aralık 2005 Perşembe

édes álom

Bir rüya görerek şimdi yataktan hızla kalktım ve gerçekle nasıl ilişki içinde olduğunu görerek şaşkınlaştım.. rüyada bir doktor tarafından sorgulanıyordum, beni tam olarak anlayamıyordu, ben de fazla önemsemiyordum ve sığ görüşlerini biraz dinledikten sonra sıkıldım ve bazı hastaların konuşmalarını duymaya başladım, sanırım çocuk bekliyorlardı ve konuşup yaşadıkları deneyimlerini paylaşıyorlardı... derken aklım hemen düşündü, Hey! Govardhan-Lal, o bütün çocukların neşesi! Ve pek çok oyuncağı var, o çok tatlı! Bütün çocukların onu görmesi gerektiğini düşündüm ve onların doğal olarak bundan çok mutlu olacaklarını düşündüm.. sonra uyuyamadığımı hissettim, Govardhan-Lal'ı görmeyi isteyerek interneti açtım. Benim ana sayfam Manorama prabhunun sitesi, ve kendime bir şekilde dedim, ilk radyo şarkısını dinleyeyim, her ne olursa olsun... Govindam çıktı! Sonra galeriye klikledim ve bugünkü resimlere baktım ve hakikaten şaşkınlaştım :-) Neşeyle gülümseyen bir bebekle karşılaştım ve Govardhan-Lal da bayram kıyafeti ile çok sevimli gülümsüyordu!! şimdi uykuya devam :)












I just came up fastly from bed seeing a dream and got a bit amazed how it became reciprocating with reality. . in dream I was questioned by a doctor, he couldnt really understand me, and I didnt care much and after hearing some more of his shallow views i got bored and started hearing some patients talking, i guess they were all expecting children, talking and sharing what is happening... then my mind thought immediately, Oh! Govardhan-Lal, he is the joy of all children! And he has so many toys, he is so lovely! I thought, all children should see him and they will be happy naturally..this way.. . then i felt i cant sleep, opened internet desiring to see Govardhan-Lal. My home page is
Manorama prabhus site, so, somehow i said to myself, let me play the first radio song whatever it be... came out Govindam! Then, i clicked to gallery, and looked at todays pictures and I was really amazed :-) I met a beautifull baby smiling in joy and also Govardhan-Lal smiling so cutely in holiday outfit!! now back to sleep :)

újra elolvasás

Bhagavad-gita'yı yeniden okumayı arzu ediyorum. Rafımda gözlerimin içine ilgimi bekleyerek sabırsızca bakan pek çok kitabım olmasına rağmen onlardan biraz zaman dileneceğim ve Bhagavad-gita'yı yeniden okumaya başlayacağım.

Neden yeniden okumalıyım? Onu bir defa değil, pek çok kere okudum. Buna Srila Prabhupada geldi ve yanıt verdi, "Kişi Bhagavad-gita'yı itaatkar bir ruhla okumazsa anlayabilmesi çok zordur, çünkü o büyük bir gizemdir." Onu itaatkar bir ruhla okuduğumu hiç sanmıyorum, okumalarım çoğunlukla meraktan, şüpheden ve görevim gereği oldu. Bu nedenle, biraz bilgim olabilir ama bu gizemli bilimin benim pratik hayatıma verdiği sonuç, anlayış nerede?

Ama bu pek de fena bir durum değil, itaatkar olma, kişinin kendisini dürüstlükle ve alçak gönüllülükle teslim edebilmesi kolaylıkla elde edilmiyor. İtaatkarlığın hiç bitmeyen dereceleri var ve her bir adımda daha çok öğrenme ve anlamaya şansımız var. Bhagavad-gita ebediyen var olmakta ve biz kendimizi onu öğrenmeye içtenlikle verirsek, kendi ebedi öz benliğimizi keşfedeceğiz.

Bunu yapabilecek miyim? Bilmiyorum... Konuşmak ve yazmak yapmaktan daha kolay. Sanırım sırf çok zevkli olduğundan onu yeniden okumak beni cezbediyor, oldukça duyularımın hakimiyetindeyim. Diğer yandan, ancak kendi anlayışımı geliştirerek daha faydalı bir insan olabileceğimin farkındayım... (hmm sanırım kendi özümü keşfetmek pek ilgimi çekmiyor) Ama her nasılsa, itaatla okuduğunuz anda sizi müthiş bir mutluluk kucaklayacak :-)



I have a desire to read Bhagavad-gita again. Although I have many books on the shelve, looking into my eyes and waiting impatiently for my attention, I'll beg some time from them and start to re-read Bhagavad-gita.

Why should I re-read? I've read it not once but many times. To this, Srila Prabhupada came and gave an answer, "Unless one reads the Bhagavad-gita in a submissive spirit, it is very difficult to understand, because it is a great mystery." I dont think I've ever read it submissively, my readings were mostly out of curiosity, suspicion or out of duty. Therefore, I may have some knowledge but where is the realization, the outcome of that mystical science into my daily practical life?

But this is not a very bad situation, submission, being able to give oneself honestly and humbly in surrender is not easily acquired. There are never ending degrees of submissiveness and on each step we have a chance to understand and realize more. Bhagavad-gita is eternally existing and if we engage ourselves in sincerely learning it, by meditating and also applying it into our lives, we will discover our eternal selves.

Will I be able to do this? I dont know... Speaking and writing is easier then doing. I think I am attracted to re-reading it not out of reaching a goal, but just because it gives so much pleasure, I am a very much sense-run person. On the other hand, I'm aware that only by developing my realization I may become a more useful person... (hmm.. seems discovering myself is not my interest) But in any case, once you read submissively, an immense bliss will hug you :-)



Ez a mü nagy rejtély, ezért mindaddig, amíg nem alázatos szellemben olvassuk, rendkivül nehéz megérteni.

7 Aralık 2005 Çarşamba

megjegyzés

Yazmayı unutmuşum, ben de bir katilim :-)

I've forgotton to write, I am also a murderer :-)

civilizáció

"Sizin ülkenizde köpek korunuyor, inek ise öldürülüyor. Köpek insanın en iyi dostu olarak görülüyor, sokağa dışkı ve idrarını yapıyor. Dışkısı, idrarı ve sütü ile en saf inek ise mezbahaya götürülüp yenmek için öldürülüyor. Bu nasıl bir medeniyettir?"
Srila Prabhupada, Letter to Rupanuga, December 7, 1975

Prabhupada, hakikaten bilmiyorum bu nasıl bir medeniyettir. Üstünde her düşünüşümde kendimi çok kötü bir kabustaymış gibi hissediyorum. Lütfen beni bu kabustan dışarı tekmele ki ayakta durabileyim ve bu katillerle dövüşebileyim. Evet, her ne kadar cahil ya da az zekalı olsalar da onlar katildir, öldüren kişi, katil olur.


"In your country the dog is protected, and the cow is killed. The dog is pasing stool and urine in the street, he is considered the best friend of man, and the cow is all pure, stool, urine, and milk, but they are taken to the slaughterhouse and killed for food. What kind of civilization is this?"
Srila Prabhupada, Letter to Rupanuga, December 7, 1975

Prabhupada, I really dont know what kind of civilization is this. Every time I think on it, it feels like I am in a very bad nightmare. Please kick me out of this nightmare so I may stand up and fight with these murderers. Yes, they are murderers no matter how ignorant or less intelligent they may be, one who kills, becomes a murderer.

6 Aralık 2005 Salı

szivtelen

Ey Radharanim! Seni seven aşkın ruhları görmekle kalbimi tamamen yitirdim. Beni yakında uzaklara taşıyacak rüzgarda umutsuzca duruyorum. Kuru bir ağaca dönüştüm. Hiçbir sevgiyi barındıramıyorum, kalpsiz bir ruh ile nasıl olacaksın? Sensiz bu ruh nerede olacak?


Oh my Radharani! Seeing divine souls in love with you, I have lost my heart completely. I am hopelessly standing in the wind, soon to carry me away. I have become like a dry tree. I can not contain any love, how will you be with a heartless soul? Where will this soul be without you?


béke

Tanrı'ya duyulan bu saf sevgi ebedidir.

Bu aşkın adanmış hizmet seviyesine saf sevgiyle ulaşan kişi mükemmel, ölümsüz ve huzurlu olur.


This pure love for God is eternal.

Upon achieving that stage of transcendental devotional service in pure love of God, a person becomes perfect, immortal, and peaceful. (Narada Bhakti Sutra 3-4)

félelmes

Krişna'yı anlamaya umudum ya da ilgim yok, ama O'nu unutmaktan çok korkuyorum.

I have no hope or interest to understand Krishna, but I am very much fearful to forget Him.

5 Aralık 2005 Pazartesi

változás

Kodlarla oynarken bir şekilde kullandığım blog yeni gönderileri almamaya başladı. Bunun üstüne buna geçtim. Umarım seversiniz.

I played with the codes and somehow the blog template i used stopped accepting new posts. So, i changed into this one. I hope you will like it.

kecses lótusz


bazen mutluluk değişimin yüksek dalgaları altına dalar.

o zaman bir an için,
parlak gün ışığı
mavilere dağılır

ve görebilirsiniz
dans ederek ışıldayan
hava kabarcıklarını

ey pek zarif nilüferler!

arasında dolanan

böylesine anlara hevesliyim
her ne kadar güç de olsa
dalgaların altında nefes tutmak

ey pek zarif nilüferler!

sizleri görmek için, daima nefessiz olmayı diliyorum.




sometimes happiness dives beneath high waves of change.

then for a moment,
bright sun light
diffuses in blues

and you may see
sparkling bubbles
dancing around

o so graceful lotuses!

i am eager for such moments
no matter how hard
it is to hold breath under waves.

o so graceful lotuses!

for seeing you, i pray to be always breathless.

4 Aralık 2005 Pazar

csak Krisna Govinda

. . . bugün yazamıyorum. Belki de, herşey yazmak için değil.

Hare Hare.. Rama Rama Hare Hare.. . Bhaktivinode dedi ki, iyi de olsan kötü de, mutlu ya da üzüntülü, sadece Krishna Govinda'yı söyle.

Hare Hare . .



. . . i am not able to write today. Maybe, not everything is meant to write.

Hare Hare.. Rama Rama Hare Hare.. . Bhaktivinode said, either good or bad, happy or sad, just chant Krishna Govinda.

Hare Hare . .

3 Aralık 2005 Cumartesi

ülöö

martıları seyrediyorum.
oturmuş güneşin batışını izliyorlar
ne düşünüyorlar acaba?

bir zamanlar ben de bir kuştum.
uçmayı hala seviyorum, gözlerimi kapatıyorum ve
dağlar, tepeler, ormanlardan geçiyorum

martı hala oturuyor, ben de.
bugün Prabhupada bana uğradı
sebepsiz merhametini hissettirdi

oturuyoruz, Hare Hare
oturmayı ve düşünebilmeyi seviyorum.

keşke
şu martı kadar kararlı olabilseydim,
kanatlarımla didişmeyi bırakıp
sakince oturabilseydim.

Hare Hare
peki, şimdi biraz capa
Krişna çağırıyor.




i am watching the seagulls.
they are sitting, looking at the sunset
i wonder what are they thinking?

once upon a time i was also a bird.
i still love to fly, closing my eyes
i cross over mountains, hills and forests

seagull still sitting, me also.
today Prabhupada came by
made me feel his causeless mercy

we are sitting, Hare Hare
i do like to sit and being able to think.

if only
i could be as determined as that seagull,
leaving aside scuffling with my wings
sitting in serenity.

Hare Hare
allright, now a little japa
Krishna is calling.

2 Aralık 2005 Cuma

végtelen vágyódó

Düşündün mü,
neden kuşlar gün ağarmadan şarkı söyler?

yıldızlara bir elveda mı?
güneşe bir selamlama mı?

neden karanlıkta, şarkı söylemek?

hayır, hayır bu şarkı söylemek değil,
hiçbir karanlık neşe vermez.

derin bir ağlama olmalı
onları uyandıran

karanlıkta ve soğukta,
kışın ve yazın

her gün

yıldızları ve güneşi
tutana bir ağlayış

bir ebedi hasret,

Hari'yi bir an görebilmek için
şafak ve karanlığın
ince katmanları altından.




Have you thought,
why birds sing before dawn?

a farewell to the stars?
a welcoming to the sun?

why in darkness, singing?

no, no it is not singing,
no dark brings joy.

must be a deep cry
making them wake up

in dark and cold,
winter and summer

every day

a cry for the One holding,
stars and the sun

an endless yearning,

to catch a glimpse of Hari
beneath the thin layers
of dawn and darkness.



kuş . . . { madár }

1 Aralık 2005 Perşembe

köö

Hoşgörülü ve kızgın olmayı arzuluyorum. Nasıl mı?
Buz gibi akan ırmağın içindeki taş gibi.
Öyle kararlı ki, geriye adım atmaz.
Irmak daima akar,
şeklini yuvarlar ve parlaklaştırır.
Keskin zekası yumuşak bir kalple sarılı.




I am desiring to be tolerant and angry. How?
Like a stone in the ice cold flowing stream.
He is so determined, never steps back.
Stream flows continiously,
making his shape rounded and brilliant.
His sharp inteligence is covered with a soft heart.